29 Kasım 2014 Cumartesi

Orman Haftası

ORMAN HAFTASI(21 - 26 Mart)

ORMAN HAFTASI


AMAÇLAR:

·         Öğrencilere orman ve ağaç sevgisi kazandırmak.
·         Ormanı,ağacı ve doğayı korumanın ülkemiz için önemini kavratmak.
·         Millî savunmada ve yurt ekonomisinde ağaç ve ormanın yer ve önemini kavratmak.
·         Yurdumuzun iklim,toprak,su ve doğal güzellikleri bakımından ağacın önemini kavratmak.
·         Öğrencilerin ve halkın ağaçlandırma çalışmalarına katkısını sağlamak

ORMAN HAFTASI


Çeşitli ağaçlarla kaplı geniş alanlara orman denir.Ormanlarımızda en çok bulunan ağaçlar çam,meşe,gürgen,ardıç cinsi ağaçlardır.Orman içinde kurt,ayı,tilki,çakal gibi yabani hayvanlar yaşar.
Ormanlar,bir ülkenin en önemli doğal zenginliklerin dendir.Ormanın ve onu meydana getiren ağacın pek çok yararları vardır.
Çevrenize şöyle bir bakınız.Gördüğünüz eşyaların bir çoğu ağaçtan yapılmıştır.Evlerimizin çatı,kapı ve pencereleri,masa,sandalye dolap gibi eşyaları ağaçtandır.Kullandığımız kâğıdın,okuduğu­muz kitabın ham maddesi ağaçtır.Odun,tarihin en eski çağlarından beri insanlarca yakıt olarak kulla­nılmıştır.
Ormanın ve ağacın yararları bunlarla da bitmez.Ormanlık alan­lara bol yağmur yağar.Bu nedenle kuraklık ve susuzluk olmaz.Or­man,kirli havayı temizler.Bu yüz­den birçok hastane ormanlık bölgelerde kurulmuştur. Ormanla­rın diğer ve önemli bir yararı da erozyon dediğimiz toprak kaybını ve sürüklenmelerini önlemesidir.Ağaç kökleri ve otlar,toprağı tutar ve bırakmaz.Ayrıca orman toprağı besler,korur,nemli tutar.Dökülen yapraklar çürüyerek toprağı zenginleştirir.Selleri önler.Ormanlık bölgelerde şiddetli soğuk,aşırı sı­cak,don ve kuraklık olmaz.
Deniz ve akarsular gibi orman da doğal güzelliğin kaynağıdır.Or­manda barınan av hayvanları,ağaçlarda cıvıldaşan renk renk kuş­lar,yer yer boy gösteren güzelim çiçekler,serin ve sakin gölgeleriyle en iyi dinlenme yeridir.
İşte bütün bu nedenlerle ağa­cın değerini bilmeli,onları korumalı ve geliştirmeliyiz.
Bir zamanlar yurdumuzun büyük bir bölümü gür ormanlarla kap­lıymış.Bugün ormanlarımız gerek­siz kesimler,yangınlar ve tarla açılması gibi nedenlerle çok azal­mış bulunmaktadır.Topraklarımı­zın ancak sekizde bir kadarı or­manlıktır.Bunların büyük bir bölü­mü de istenilen nitelikte değildir.Oysa bir ülkenin ormanlık sayılabilmesi için topraklarının en az yüzde otuzunun ormanlık olması gerekir.Bugün hemen hemen bü­tün dünya ülkeleri ormanlarını gö­zü gibi koruyor ve topraklarını ağaçlandırmaya çalışıyor.Bizim de aynı yolu izlememiz gerekir.Or­manı korumak ve geliştirmek,bü­yük küçük herkesin en önemli gö­revlerinden biri olmalıdır.

ORMAN HAFTASI

Bunun için:

·         İzinsiz ağaç kesmeyelim.Kes­tiğimiz her ağacın yerine en az bir fidan dikelim.
·         Ormanlık bölgelerde ateş yak­mayalım.Ormanda bir duman gördüğümüzde hemen ilgililere haber verelim.
·         Ağaçlara zarar veren hayvan­ları ormanlık bölgelerde otlat­mayalım.
·         Böcek ve tırtıllara karşı ağaç­ları ilaçlayalım.
·         Orman içinde tarla açmayalım,açmak isteyenlere de engel olalım.

Devletimiz ormanlarımıza bü­yük önem vermektedir.Ormanı ge­reksiz yere zarara uğratanlara kar­şı ağır cezalar getirilmiştir.Yurdun her yerinde ağaçlandırma çalışma­ları büyük bir dikkat ve önemle yürütülmektedir.Bu çalışmalara halkın katkısını sağlamak ve or­man hakkında halkımızı bilinç­lendirmek için her yılın mart ayının 21-26 tarihleri arası Orman Haf­tası olarak kabul edilmiştir.Bu haf­ta içinde radyo,televizyon,gazete ve dergilerde ormanlarımız üzerin­de durulur.Okullarda ve kışlalarda öğrencilere ve askerlere orman varlığımız hakkında bilgiler verilir.Ormanın ve ağacın önemi anlatılır.Boş alanların ağaçlandırılması için çalışılır.
Yeşil bir vatan,verimli toprak­lar,mutlu,sağlıklı ve neşeli insan­lar yetiştirmek,güzel bir hayat sür­mek istiyorsak,ormanlarımıza sa­hip çıkmalı,çevremizi ağaçlandır­mak için sürekli çalışmalıyız.




24 Kasım 2014 Pazartesi

Veremle Savas Egitimi Haftasi

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

(Ocak ayının ilk haftası)

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

 

AMAÇLAR:


·         Öğrencilere sağlık ve hastalık hakkında bilgi vermek.
·         Hastalıklar arasında veremin önemli bir yer tuttuğunu, bu ne­denle özel bir savaş haftası kabul edildiğini anlatmak.
·         Öğrencileri verem hastalığı, bundan korunma ve yakalandığında iyileşme yolları hakkında bilgi sahibi etmek.

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

Verem,eskiden beri bilinen bulaşıcı bir hastalıktır.Çok sinsi,çok da tehlikelidir.Halk arasında ince hastalık olarak bilinir.Vücuda giren verem mikrobu kolay kolay öl­mez.İnsanın zayıf bir anını kollar.Küçük bir üşütme,beslenme yeter­sizliği veya vücut direncinin azaldı­ğı zamanlarda hemen ortaya çıkar.Hastalığın iyileşmesi de uzun za­man alır.Verem bulaşıcı bir hasta­lıktır.Bu nedenle çok tehlikelidir.Her yıl binlerce vatandaşımız bu hastalıktan ölmektedir.Verem hastalığı genellikle akci­ğerlerde görülse de,bu hastalık gırtlak,kemik,idrar yolları ve vücu­dun diğer organlarında da olabilir.
Vereme yakalanan kişi,gün­den güne zayıflar,halsizleşir.En küçük bir harekette çabucak yoru­lur.Özellikle geceleri terler,ateşi yükselir.Kesik kesik öksürürken çoğu kere balgamla birlikte kan da gelir.Hastalık,zamanında anlaşı­lıp tedavi edilmezse hasta ölebilir.
Verem insana çeşitli yollardan geçer.Bu hastalığın mikrobunu ilk olarak 1883 yılında Robert Koch adlı bir bilgin bulmuştur.Verem mikrobu,veremli bir hastaya do­kunmakla,onun yemek takımlarını veya eşyasını kullanmakla,toz ve toprakla,veremli bir ineğin sütünü iyice kaynatmadan içmekle geçe­bilir.
VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

Verem Aşısı


Veremden korunmak için iyi beslenmeli.Temiz havada dolaş malı.Spor yapmalı.Vücut temizli­ğine önem vermeli.Aşırı yorulmamalı,üzülmemeli,uykusuz kalma­malı.Yiyecek,içeceklerin temiz olmasına dikkat etmeli.Sigara içmemeli.Verem aşısı (BCG) olmalı.Yılda en az bir kere doktor deneti­minden geçmeli.Akciğer filmi çektirmeli.Mikroplu ortamlardan uzak durmalı.Her hastalıkta olduğu gibi ve­rem hastalığı da erken anlaşılırsa,iyileştirilmesi kolaylaşır.İyi beslenme,temiz hava,dinlenme ve veri­len ilâçları zamanında alma hastalığı iyileştirmede çok yararlıdır.Yurdumuzda verem hastalığıy­la savaşmak için 1956 yılında Ve­rem Savaş Derneği kurulmuştur.Bu kuruluşun amacı,halkı verem hastalığından korumak ve hastala­rı tedavi etmektir.Derneğin gezici ekipleri yerleşim birimlerini tek tek dolaşır.Verem hastalığı hakkında bilgi verir.Veremden korunma yol­larını öğretir.Halkı ücretsiz mua­yene eder.BCG aşısı yapar,ilâç dağıtır.Bu hastalığın tehlikelerini iyi bi­len devletimiz,yılbaşını izleyen ilk pazar günü başlayan haftayı Ve­remle Savaş Haftası olarak kabul etmiştir.Bu hafta süresince radyo,televizyon,gazete ve dergilerde veremle ilgili yayınlar yapılır.Okul­larımızda öğrencilere verem hasta­lığının tehlikeleri anlatılır. Bu has­talıktan korunma yolları öğretilir.



20 Kasım 2014 Perşembe

Özel Güvenlik

Güvenlik Görevlisi

Özel Güvenlik

Güvenlik görevlisi,işyerlerinde,sitelerde,özel kurumlarda,devlet kurumlarında,binalarda nöbet tutarak bir tür caydırıcılık veya hırsızlığın minimuma indirilmesidir.
Güvenlik görevlisinin silahlı veya silahsız olmak üzere iki tür sertifikası vardır.Bunlardan silahsız olanla nöbet tutulan yerler silah gerektirmeyen veya silahın tehlikeli olabilecek yerlerdir.Örneğin,binalar,siteler,bazı işyerleri gibi silahın tehlikeli olabileceği yerlerde silahlı güvenlik durabilir ama silah verilmez.Silahlı güvenliğin silah verilmesi için silahın gerekebilir olması yani bankalar gibi yerlerde güvenlik görevlisine silah verilir.

Güvenlik görevlisi olmak için;
  • Öncelikle Türkiye vatandaşı olmak
  • En az orta okul mezunu olmak(silahsızlar için)
  • Silahlılar için en az lise mezunu olmak
  • 18 yaşını doldurmuş olmak
  • Kamu haklarından kullanılabilir olmak 
  • Vücudunda görevini engelleyebilecek özrü bulunmamak
  • Yüz kızartıcı suç işlememiş olmak(hırsızlık,rüşvet,ırza geçme,kız kadın çocuk kaçırma gibi)

Bu özellikleriniz var ise güvenlik kursuna gidip güvenlik eğitimi alabilirsiniz.Güvenlik kursuna kayıt olabilmeniz için gerekenler;
  • Diploma aslı ve fotokopisi
  • Kimlik fotokopisi( 1 adet)
  • Muhtardan ikametiniz i gösteren belge
  • Vesikalık fotoğraf( 6 adet)

Yazıldığınız kursta yazılı sınava kadar verilen eğitimlere katılmanız ve yazılı sınavda da geçerli not almanız gerekmektedir.Yazılı sınavdan geçerli not silahsız güvenlik için en az 60 puan veya üstü almanız gerekmektedir.Silahlı güvenlik için toplam 125 soru vardır bunun 100 sorusu güvenlikle ilgili geriye kalan 25 soru ise silah sorusudur.Silahlı eğitimin bir de silah atışı vardır 5 atış 50 puan değerinde.Silahlı güvenlik yazılı sınavdan en az 60 almanız gerekmektedir 60 altında bir puan alırsanız silahlı kısmından da kalmış sayılırsınız.25 soruluk puanınız ve silah puanınız toplamı en az 120 olmalıdır.
Özel Güvenlik

Kursu ve yazılı sınavı geçtikten sonra kurs sizin sertifikanızı 1 hafta içinde çıkarır ve siz o sertifikayla;
  • Diploma fotokopisi (1 adet)
  • Kimlik fotokopisi (3 adet)
  • Adli sicil kaydı (1 asıl ve fotokopisi)
  • Vesikalık fotoğraf (4 adet,fotokopi olmayacak ve son 6 ay içinde çekilmiş olacak)
  • Sağlık raporu(Devlet hastanelerinden alınmış olması gerekmektedir)
  • Vukuatlı nüfus kayıt örneği(Emniyet Müd. Verilmek üzere)
  • Muhtardan ikametgah ilmühaberi( 2 adet)
  • Arşiv araştırma formu( 1 adet)
Bu belgeleri hazırlayıp Özel Güvenlik şube müdürlüğüne teslim etmeniz gerekmektedir.Yaklaşık bir ay kadar süren bu araştırma sizin takip etmeniz ve kimliğinizi almanız gerekmektedir.
Zamanında özel güvenlik görevlisinin bir fonksiyonu vardı.Şuan ülkemizde yaklaşık olarak 250 bin adet özel güvenlik şirketi ve milyonlarca güvenlik görevlisi olarak çalışan vardır.Git gide de artmaktadır.Sizde özel güvenlik olmak istiyorsanız hemen bir kursa gidip başvurun….  

18 Kasım 2014 Salı

Sürücü Belgesi

Sürücü Belgesi


Sürücü belgesi,trafiğe çıkmak için Sürücü kurslarından eğitim görülerek alınan bir belgedir.
Sürücü kursuna yazılmak için bir takım belgeler hazırlamanız  gerekmektedir.
·         Nüfus cüzdanı fotokopisi
·         Diploma fotokopisi
·         Sağlık raporu(Veriliş kısmına ‘sürücü olur’ yazılı olarak
·         Savcılıktan temiz kağıdı.
·         5 adet vesikalık fotoğraf
Bu belgeleri hazırlayıp kursunuza yazılabilir ve sınav süreci gelene kadar,yazılı sınav için derslere katılmanız ve direksiyon sınavı için direksiyon eğitiminizi kursun size sunduğu direksiyon eğitmeninden almanız gerekmektedir.
Yazılı sınav üç konuya ayrılmış olup bunlar ilkyardım,motor ve trafiktir.
Sınavı geçmeniz için ilkyardımdan 70 üzeri motordan 70 üzeri ve trafikten 70 üzeri puan almanız gerekmektedir.Eğer herhangi birinden 70 in altında puan alırsanız o bölümden kalırsınız ve tekrar o bölüme sınava girmeniz gerekmektedir.Üst üste 5 deva sınavdan geçemezseniz kurstaki dosyanız yanar ve tekrar dosya açtırmanız için tekrar kursa kayıt yaptırmanız gerekmektedir.
Sınavların hepsinden geçerli not alıp yani 70 üzeri alırsanız direksiyon sınavına girmeye hak kazanırsınız.Şu anki sitem de puan olarak hesaplanmamaktadır.Eğer sınava giren kişi geçerli notu almışsa bilgisayar otomatik olarak geçti diyor.Lakin geçerli puan alınmamışsa hangi bölümden kaldı ise yine otomatik olarak bilgisayar bölümünü ve kaldı olarak gösteriyor.
Hepsinden geçip direksiyon sınavına girersiniz.Yaklaşık bir hafta sonra bunu kursunuz size haber verecektir hangi gün olduğunu.Direksiyon sınavında iki tane milli eğitimden gönderilen denetmen ve size kursta eğitim veren eğitmeniniz ve siz olursunuz.Direksiyon kursunda dikkat etmeniz gereken bazı püf noktalar vardır.

·         Öncelikle koltuğa oturduğunuzda ilk yapmanız gereken şey emniyet kemerinizi takmak olsun.
·         Sonra aynaları (dikiz ve arkayı gören) kontrol ederek kendinize göre ayarlamanız gerekmektedir.
·         Aracı çalıştırıp kalkarken gaz ve debriyajı öyle ayarlayın ki istop etmesin
·         Trafiğe çıkarken ve şerit değiştirirken sinyal vermeyi unutmayın
·         Aracı yavaş ve heyecan yapmadan kullanmaya özen gösterin
Bunların hepsini yaparsanız geçerli notu aldığınızın garantisidir.
Direksiyon sınavını da geçip ehliyete hak kazandığınızda yaklaşık bir hafta kadar sonra direksiyon eğitim diplomanız çıkar.Sonra emniyete giderek harcınızı yatırıp ve belge isterlerse takdim edip ehliyetinizi yaklaşık bir ay kadar sonra elinize alabilirsiniz.
2 Tekerlekli araçlar için A2 ehliyet,4 veya 6 tekerlekli araçlar için B ehliyet,6  üzeri araçlar içinde E ehliyet gerekmektedir.
Ehliyetinizi büyütmek için yine bir kursa yazılmanız ve gerekli işlemlerden geçmeniz gerekmektedir.
Ehliyettiniz sizin için bir emliyettir.






17 Kasım 2014 Pazartesi

Geçmişi Kesfetmek

Geçmişi Kesfetmek

Geçmişi Kesfetmek

Geçmişi Kesfetmek



Uzak atalarımız ilk olarak bundan 12.000 yıl önce çiftçi olarak yerleşik yaşama geçtiler ve ilk medeniyetler bu şekilde gelişmeye başladı.Geride bıraktıkları obje ve yapıların birçoğu savaşlar, doğal afetler ve zamanın etkisiyle yok oldu.Ama büyük bir kısmı da günümüze kadar ulaştı.

Gömülü Sırlar

Arkeologlar karada ve denizde binlerce yapı ve objeyi yer altından çıkardılar. Dünyanın bir çok yerinde her yıl yeni buluntular ortaya çıkıyor ve bu buluntular bizim antik yaşam hakkında daha fazlasını açığa cikarmamıza yardımcı oluyor.Modern Soner teknolojisini kullanan dalgıçlar içlerinde yükleri gayet iyi korunmuşları da olan antik gemi kalıntıları (batıklar) keşfettiler.Son yıllarda keşifler,yüzyıllarca dalgaların altında saklı kalmış antik Mısır şehirlerinin harabelerini buldular.

Kelimeler ve Resimler 

Yazının keşfi sayesinde atalarımızın düşünceleri,duyguları ve inançları hakkında bilgi edinebilirsiniz.Kimi zaman,sonraki nesillere yapılmış kopyalara güvenmek zorunda kalsak da çok sayıda el yazması günümüze ulaşmış bulunuyor.
Antik resimler de bilgi edinmek adına çok önemli hazinelerden biridir.Çeşitli kültürlerden insanlar,evlerinin ve sarayların duvarlarına günlük yaşamdan sahneler resmetmişlerdir.Bazıları zeminlere mozaik resimler de yapmıştır. Bütün bunlar,antik giysiler,evler ve mobilyalar hakkında bir çok gerçeği çıkarmıştır.

Modern Yöntemler 

Günümüzde arkeoglar geçmişi açığa çıkarmak için şaşırtıcı derecede geniş bir yöntemler kümesinden yararlanmaktadır.Havadan çekilen fotoğraflarla gömülü suların ana hatları ortaya çıkarılırken,manyetik tarayıcılarla toprağın altında kalmış yapılar saptanabilmektedir.Bu tür çalışmalara Jeofizik arastırmaları deniliyor.

Arkeolojik ören yerlerinde bulunan bitki ve canlıların özenle incelenmesi de bir o kadar aydınlatıcıdır. Uzmanlar,boyut olarak hayvan isketlerinden polen taneciklerine uzanan geniş bir yelpazede kalıntıları inceliyorlar.Bu zahmetli çalışmalar, insanların yaşadıkları çevre ve yedikleri besinlerle ilgili hayranlık uyandıran ipuçları ortaya çıkıyor. Doktorların kullandıkları bazı teknikler de antik sırları açığa çıkarılmasına yardımcı oluyor.Mumyalar,cesetlerin üç boyutlu görüntülerini elde etmek için bilgisayarlı tomografi kullanılarak incelemekte,DNA testleriyle eski insanların nereden geldiklerini ve akrabalık ilişkilerini göstermektedir.

15 Kasım 2014 Cumartesi

İlk Çifçiler


İLK ÇİFTÇİLER

Bundan 12.000 yıl öncesine kadar,dünyanın dört bir yanındaki insanlar sürekli göç halindeydiler.
İlk Çifçiler
Orta Doğu'daki Bereketli Hilal Bölgesinin Haritası
Yiyecek bulmak için vahşi hayvanlar avlayıp yabani bitkiler toplayarak uzun mesafeler kat ediyorlardı.
Mağaralarda ya da kolayca toplanıp bir sonraki av alanına taşınabilen geçici barınaklarda yaşadılar.
Sonra,yaşamlarını sonsuza dek değiştirecek olağanüstü bir şey oldu:Tarım yapmayı öğrendiler.

BEREKETLİ TOPRAKLAR

Tarım bir gecede icat edilmedi;zaman içindeki gelişimi yüzyıllar sürdü ve dünyanın farklı yerlerinde,farklı zamanlarda keşfedildi.
İlk çiftçiler“Bereketli Hilal”adıyla da bilinen,Suriye'nin dağlan ile Türkiye'nin Doğu Anadolu dağlık bölgesini kapsayan ve Akdeniz kıyılarından İran'a ve Irak'a uzanan bir bölgede görüldü.
Bu bölgenin zengin,bereketli toprağı,eriyen dağ karlarıyla beslenen nehir ve akıntılarla her yıl sulanıyordu.

İLK HASATLAR

İlk ekinlerin ve çiftlik hayvanlarının yabani ataları büyük olasılıkla dünyanın bu bölgesinde ortaya çıkmıştı.
Tarım yapmaya başlamadan binlerce yıl önce,insanlar beslenmek için yabani bitkilerin tohumlarını topluyorlardı.
Sonra bu yabani bitkileri aramak yerine tohumlarım ekip biçmeye başladılar.
Bu değişiklik ekinleri de değiştirdi.
Yabani buğday başakları daha gevrekti,bu nedenle kolayca kınlıyor ve tohumlar rüzgârla dağılıyordu.
Ama ilk çifçiler ekecekleri tohumları,tohumlarını bira daha iyi korumaya başaran bitkilerden seçtiler,bu şekilde onlardan kolayca hasat elde edebilirler.
Böylelikle,zaman içinde,buğday değişti ve tohumlarını yabani buğdaylarından daha iyi koruyan,ayrıca modern buğday tiplerinin atalarından biri olacak siyez(emmer)
buğdayı ortaya çıktı.

VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK


VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Öküzü
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yabani Koyun
Avcılar,Orta Doğu'nun sarp tepeleri ile derin vadilerinde dolaşan vahşi koyun ve keçileri de yakalamaya başladılar.
Bu hayvanları evcilleştirdiler ve etlerinden olduğu kadar sütlerinden,yünlerinden de faydalanmak için beslediler.
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Keçisi
Çiftçiler daha küçük ve uysal hayvanları üreterek daha evcil keçi ve koyun türleri elde ettiler.
Daha iri ve saldırgan hayvanlarıysa fazladan yiyecek sağlamak amacıyla avlayıp öldürmeye devam ettiler.



YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ

İnsanlar çiftçilik yapmayı öğrenince başka şeylerin de değişmesi zorunlu hale geldi.
Ekinlerine ve hayvanlarına bakmak için ilk kez belli bir bölgeye yerleşmeye başladılar.
Ayrıca,değişen yaşam biçimlerine ayak uydurmak için yeni beceriler ve teknolojiler edinmek zorundaydılar.
YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Öğütme Taşı

YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Çömlek
Tarlaları ekime hazırlamak için ağaçtan çapalar ve ekinleri biçmek için de çakmak taşından keskin bıçağı olan tahta saplı oraklar yaptılar.
Ekmek yapmak için buğdayları ezip un haline getirmeye yarayan öğütme taşları ile pişirmek için kilden ocaklar,su ve süt taşımak için de kilden çanaklar yaptılar.

12 Kasım 2014 Çarşamba

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

Mesele şu ki;insan zekasını sentetik ortamda yaratabilmek imkansız.
Hatta henüz beynin nasıl çalıştığını bile tam olarak anlayabilmış değiliz.
Bir bilgisayarı insan beyni gibi davranması için eğitmek hem teknolojik,hem de psikolojik açıdan zorlu bir süreç.
Ancak öğrenebilen bilgisayarlar yaratmak mümkün.
Akıllı telefonlar ve arama motorları bile bu beceriye kavuşmaya başladılar.
Google’a sadece ilk harflerini yazdığınızda,arama alışkanlıklarınızı kaydettiği için cümlenin tamamını karşınıza çıkarabiliyor.
Ya da arkadaşınıza mesaj gönderecek olsanız telefonunuz sizin yerinize bu mesajı tamamlıyor.
IBM, yapay zeka teknolojisinin tıkandığı noktaları görerek sorunları tamamen ortadan kaldırabilecek yeni bir bilgisayar sistemi geliştirdi.
SyNAPSE projesi kapsamında üretilen TrueNorth isimli bu bilgisayar,insan beynini taklit edebilecek özelliklere sahip.
Bilgisayar için “Neuro-Synaptic Core" denilen,sinir hücresine benzeyen işlemci çekirdekleri tasarlandı.
Sistem 256 adet işlemci çekirdeği,256 adet bellek birimi ve 64.000 nörondan (ara bağlantı) oluşuyor.
Yapısı itibariyle insan beynindeki nöron ağına benziyor.
Ama hepsi bundan ibaret değil.
SyNAPSE projesinde bilişsel bilişim (cognitive computing) teknolojisi kullanılarak yeni bir programlama mimarisi yaratıldı.
Yaklaşık 70 yıldır tüm bilgisayarlarda Von Neumann mimarisi olarak tanınan bir programlama lisanı kullanılıyor.
Bu geleneksel modelde veri bellekten işlemciye ve sonra tekrar belleğe geri aktarılıyor.
IBM’in geliştirdiği yeni programlama dili Corelet'in bu modelle hiçbir benzerliği yok.
Corelet mimarisinde her bir çekirdeği birbirine bağlayan 256 çıkış ve 256 giriş bulunuyor.
Tüm çekirdeklerin işlevi farklı.Veriyi muazzam ölçülerde işleyerek bir kompozisyon gibi bir araya getiriyorlar.

İnsan beyni de benzer şekilde yani paralel mekanizmayla çalışan bir bilgisayar gibi.
Veriyi tek bir işlemci üzerinden bütün olarak aktarmak yerine 256 farklı noktadan toplayıp birleştirmek çok daha hızlı bir sonuç alınması demek.
Bilişsel bilgisayar mimarisinin tüm gücü bu yaklaşımda yatıyor.
“Açıkçası,bir beyin üretmemiz mümkün değil çünkü organik teknolojiye veya insan beyni hakkında tüm bilgilere sahip değiliz" diyor
 SyNAPSE projesi yöneticisi Dharmendra Modha ve ekliyor"Ama zaten artık beyin üretmeye çalışmamıza gerek kalmadı.
Dünya bilgisayarlar aracılığıyla toplanan verilerle şekilleniyor.
Yapmak istediğimiz şey bu verilerin toplanma yöntemini geliştirmek.
İnanıyoruz ki bunun için en uygun mimariyi keşfettik."
2006 yılında IBM’in Silikon Vadisi'ndeki laboratuarlannda başlatılan projede biyolojik zekanın yaratılabilmesi için birçok farklı alternatif denendi.
Önce bir farenin beynini taklit edebilen bilgisayar,ardından kedi ve maymun zekasını kopyalayan sistemler.
Bilim insanları aslında bunların hiçbirini gerçek anlamda kopyalamadılar.
Yaptıkları sadece beynin çalışma mekanizmasını anlamak oldu.
Ve geleneksel bilgisayar mimarisiyle yapmak istediklerini başaramayacaklarını anladıklarında her şeyi yeniden tasarlamaya başladılar.
Sonunda ortaya çıkardıkları bu tasarım,insan beyninjn verileri işleme sistemine gerçekten çok benziyor.
Tek sorun bu bilgisayarın hayatımıza girmesi için uzun yıllara ihtiyaç duyulması.
Teknik donanımı bir tarafa, programlama dili Corelet bile daha bebeklik aşamasında.
TrueNorth’un en erken 2020 yılında faaliyete geçmesi bekleniyordu.IBM mühendisleri ileriki aşamalarda bilişsel bilgisayarı 100 trilyon nöron içerecek şekilde çalıştırmayı hedefliyorlar.
IBM’in bir diğer çığır açan bilgisayarı VVatson,tüm dünyada üniversiteye giden tek bilgisayar olarak tarihe geçti.
VVatson 3 yıllık bir program içinde Matematik ve İngilizce üzerine kusursuz bir eğitim alacak.
Bu süperbilgisayar daha önce de “Jeopardy” isimli yarışma programına katılmış ve birinci olmuştu.
TrueNorth gibi bilgisayarlar tek başına değil,geleneksel yongalarla birlikte kullanılacak.
Çünkü bir bilgisayarın veriyi hem düz,hem de bilişsel açıdan işleyebilmesi onu çok daha güçlü bir duruma getiriyor.
Bu tıpkı beynin sağ ve sol yarısının bir arada çalışması gibi.Algı gerektiren yetenekler için bilişsel zeka devreye girerken,mantık gerektiğinde geleneksel yöntem tüm görevi devralıyor.
Böylece insan beyni gibi algılayabilen,karar verebilen bir bilgisayar ortaya çıkıyor.
Zaman içinde daha da geliştirilecek olan bu tip bilgisayarlar,gelecekte verilerin eş zamanlı olarak hem toplanıp hem de analiz edilebileceği bir sistem haline gelebilir.
Daha da önemlisi ticaret,sosyal dalgalanmalar,çevresel faktörler gibi sürekli değişen verilerin algısal bazda değerlendirilmesi sonucunda güçlü bir veri depolama şekli oluşacak gibi görünüyor.
SyNAPSE projesi uzmanlarım dan psikiyatri profesörü Giulio Tononi bu buluşu şöyle yorumluyor;"Hala yapılacak çok iş var.Fakat en önemlisi ilk adımın atı!maşıydı.Üstelik bu tek bir adım değil,birkaç adım haline dönüştü.”
Tononi haklı,IBM tıpkı bilgisayar teknolojisinin yeni gelişmeye başladığı dönemde olduğu gibi,bu teknolojinin bambaşka boyutlara taşınması için günümüzde de muazzam bir atağa geçti.
Son yıllardaki buluşlarıyla "Ya olursa?" sorusunu tarihe gömüp,“Sırada ne var?" diye sormamızı bekliyorlar.
Proje yöneticileri,SyNAPSE teknolojisinin insan gözünü kopyalamak için de kullanabileceğini belirtiyor.
Her bir gözümüz günde bir terabaytın üzerinde veri ile etkileşime geçen olağanüstü bir donanıma sahip.
Yani bunu başarmaları pek kolay olmayacak.
Ama zorluklar IBM'i hiçbir zaman durduramadı.
Neticede firmanın Big Blue adlı bilgisayarı sayesinde vizör olarak kullanılmak üzere yeni bir sistem geliştirmeyi hedefliyorlar.
Gözlük şeklindek bu bilgisayar,görme engeliler için bilgi depolayacak ve topladığı verileri kulaklığa ileterek kusursuz bir navigasyon sağlayacak.

10 Kasım 2014 Pazartesi

Besinlerin Saklanmasi ve Besin zehirlenmesi

Besinlerin Saklanması


Besinlerin Saklanmasi
Besinlerin Saklanmasi

Besinlerin saklanmasında en çok başvurulan işlem, yoğunlaştırma, buharlaştırma ya da kurutma yoluyla suyun atılmasıdır.

Suyun atılması, su emen tuzlu maddelerle de sağlanabilir (yemek tuzuyla olduğu gibi). Öteden beri uygulanmakta olan tuza bastırma yöntemi, bu ilkeye dayanır. Herkesin bildiği lakerda ve salamuralar bu yolla hazırlanır. Aynı ilke, şekerle de geçerlidir Bütün meyvelerin şurup, reçel ya da pelte yapılmasında olduğu gibi.

Yağ gibi çabuk bozulabilen bazı bölümlerin de kesilip atılması gerekir. Bazı besinlerin, bakteri ve enzim etkinliğini yok etmek için belirli sıcaklıkta ısıtılması yeterlidir: Süt, bira, şarap, vb. için yapılan pastörizasyon böyle bir işlemdir. Daha yüksek sıcaklıkta, enzimler ve bakteriler, sterilizasyon yoluyla bütünüyle yok edilirler.

Sebzelerde sınırlı bir asitlik derecesi vardır; bu, doğal olarak, bakterilerin yaşamasını önler; hayvansal kökenli yiyeceklerin asitlik derecesi daha yüksektir ve bu yiyecekler, mikroorganizmaların gelişmesine çok elverişli koşullar taşırlar. Saklanmaları çok güç olduğu için tehlikeli zehirlenmelere yol açabilirler. Yiyecekler çok düşük sıcaklıkta tutularak, enzim ve bakterilerin etkinliği önlenebilir.



Besin zehirlenmesi

Mide bulantısı, kusma, iştah yitimi, yüksek ateş, karın ağrısı, mide-bağırsak iltihabı ve ishalle gelişen rahatsızlıkları belirten terim. Besin zehirlenmesi, besinlerdeki mikroorganizmalar tarafından üretilen toksin ve zehirlerden kaynaklanabilir. Yiyeceklere bulaşan bakır ve cıva gibi ağır metallerin ağız yoluyla alınması, bazı mantarların ya da midye gibi doğal zehir kaynaklarının yenmesi de zehirlenmeye yol açar.
Mikroorganizmalar. Yiyeceklere bulaşan mikroorganizmalar üç yolla hastalığa neden olurlar: Bunların birincisi sindirim sistemine bir stafilokok türünün girmesidir. Et, yumurta ve sütte yaygın olarak bulunan Salmonella typhimurium, besin zehirlenmelerinin yüzde 70'ini oluşturur. Besinlere bulaşan stafilokoklar, güçlü bir enterotoksin üreterek, çok sayıda mikroorganizmanın üremesine ve çok etkili bir toksinin üretilmesine uygun bir ortam oluşturabilirler. Ellerinde ya da yüzlerinde stafilokok püstülleri (irinli sivilce) bulunan ve elleriyle iş gören besin işçileri, başlıca mikrop taşıyıcılarıdır. Stafilokokların sindirim sistemine girmesi, mide-bağırsak enfeksiyonuna neden olur. Genellikle ivegen (akut) mide-bağırsak iltihabına yol açar. Tedavide özellikle, ishal nedeniyle sıvı ve elektrolit yitimini gidermek gerekir. Ölüme çok ender rastlanır.
Besin zehirlenmesine yol açan ikinci neden, sağlıksız koşullarda konservelenen besinlere Clostridium botulinum bakterisinin bulaşmasıdır. Bu bakteri konserve kutusunun ya da kavanozunun içindeki oksijensiz ortamda toksin üretebilir; bu toksinler de botülizme yol açar. Botülizm toksini, bağırsak enzimlerine dirençlidir; bağırsaktan emilince, kas işlevini düzenleyen bazı sinirleri felce uğratarak etki gösterir. En tehlikeli etkisi, solunum kaslarını zayıflatarak havasızlıktan boğulmaya yol açmasıdır. Ölüm olaylarının çoğu, toksinin bedene girmesinden sonraki ikinci gün ile dokuzuncu gün arasında görülür ve ölüm oranı % 65'e kadar çıkabilir. At plazmasından hazırlanan güçlü antitoksinler, hastada belirtiler ortaya çıkmadan önce kullanılırlarsa, etkili olurlar. Mide-bağırsak iltihabı belirtisi vermediği için botülizm, besin zehirlenmesi grubunun tipik olmayan bir türüdür.

Pişirilmeden yenilen sebzelerle ya da kaynatılmadan içilen suyla bulaşan Entamoeba histolytica adı verilen birhücreli asalak da besin zehirlenmesine yol açan ücüncü nedendir; özellikle yeni doğmuş bebeklerde görülür; ishal ve kusmayla belirti verir. Besinlerden bulaşan asalak, bağırsaklarda üreyerek yaralaşmalar oluşmasına, amibimsi hareketlerle dokulara girerek kan damarlarının aşınmasına yol açar. Mezenter (bağırsak askısı) damarları aşındığında, asalaklar karaciğere ulaşır ve karaciğer apsesine neden olurlar. İshal ve kusmayla yitirilen sıvı, özellikle bebekler ve çocuklarda ölümle sonuçlanabilir. Şok durumu söz konusuysa kan, serum ve sıvı desteğiyle yatak istirahati en iyi tedavi yoludur. Metaller. Kurşun, cıva gibi ağır metallerin bulaştığı besinlerin alınması da ivegen mide bulantısı, kusma ve ishale, uzun vadede de solunum ve sinir sistemi hastalıklarına yol açar. Belirtilerin ağırlığı besinle alınan metal dozuna, tahriş edici özelliğine ve hastanın beden direncine bağlıdır. Şok durumu kan, serum, sıvı desteğiyle ve yatak istirahatiyle tedavi edilir. Tedavide ayrıca, bu maddelerle birleşerek bedenden doğal yolla atılmalarını sağlayacak maddeler içeren ilaçlar kullanılır.
Doğal zehirler. Zehirli mantarlar, belirli dönemlerde zehir üreten kabuklu deniz hayvanları da besin zehirlenmesine yol açarlar. Mantar zehirlenmesinin başlıca belirtileri terleme, kramplar, ishal, zihin karışıklığı, bazen de çırpınma nöbetleridir. Hastalar genellikle 24 saat içinde iyileşirlerse de, zehirli mantar türlerinin çoğunun yol açtıkları zehirlenmelerde, ölüm oranı % 60'ın üstündedir.
Haziran-ekim ayları,arasında midyeler veistiridyeler sudan zehirli bir kamçılı hayvan türü alırlar; bu organizma, pişirilmeden sonra da yok olmayan bir toksin içerir. Midye ve istiridye besin zehirlenmesinin başlıca belirtileri mide bulantısı, kusma ve karın kramplarıdır; solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüme yol açabilir.

Berilyum Elementi

Berilyum Elementi


Periyodik çizelgenin IIA grubunda yeralan kimyasal element. Toprak alkali metallerden biri olan berilyumun simgesi Be, atom sayısı 4, atom ağırlığı 9,0122, rengi çelik grisidir. Özellikle bir hafif metal için yüksek
olan ergime noktası (yaklaşık 1 278 °C) dışında, alüminyuma ve magnezyuma benzer. Kimyasal açıdan, iyon yapısında olmasından çok, ortak değerlik bağları bulunmasıyla, öbür toprak alkali metallerden ayrılır

Berilyum ElementiBerilyum ender elementlerdendir: Yerkabuğunda ancak % 0,0006 oranında bulunur. Zengin yatakları bulunmadığından, berilden elde edilir. Fransız kimyacısı Louis Nicolas Vaquelin tarafından 1798'de oksit halinde bulunmuş, 1828'de, birbirlerinden bağımsız olarak, Friedrich VVöhler ve Antoine Bussy tarafından elde edilmiştir.

Aliminyumdan daha hafif, ama daha sert, ergime noktası da yüksek bir element olan beril, metalürjide kullanılır. Ama alüminyumdan 200 kat pahalıya mal olması nedeniyle, kullanımı bilgisayar parçaları ve çay-roskop yapımı, uzay teknolojisi gibi birkaç özel alanla sınırlıdır.

En önemli berilyum alaşımı berilyumlu bakırdır (yüzde 4'ü Be); berilyum oksitin bakırla eritilmesi ve indirgeyici etmen olarak karbon kullanılmasıyla elde edilir. Berilyumlu bakır aşınmaya dirençli yaylarda, elektrik bağlantılarında (berilyumun iletkenliği bakırın iletkenliğinin yarısından daha azdır) ve sertliği nedeniyle, kıvılcım sıçramasını önleyen aletlerde kullanılır.

Berilyum üstün bir nötron yansıtıcısı ve yavaşlatıcısı olduğu için, nükleer reaktör teknolojisinde önemli bir elementtir. Bu özelliğinin yanı sıra sertliği ve ısıya karşı yüksek direnci nedeniyle nükleer yakıtlar için kaplama malzemesi olarak da kullanılır. Alfa ışınlarıyla bombardıman edilirse büyük ölçüde nötron açığa çıkar U932'de nötronlar, berilyumun bu yolla bombardımanı sırasında bulunmuştur).

En önemli berilyum bileşiği berilyum oksittir (BeO). Ana madde olarak seramik eşya ve özel tip camlar yapmada, floresan tüplerinde, nükleer reaktörlerde kullanılır. Berilyum ve bileşikleri son derece zehirlidirler: Toz parçacıklarının ya da buharının solunması, berilyoz adı verilen akciğer hastalığına yol açar.

7 Kasım 2014 Cuma

Hat Sanatı

HAT SANATI


Medeniyetler söz ile sözler de yazı ile vücut buldu.
Her medeniyet bir kutsal kelam üzerine inşa edilmiştir.Kutsal kelamlar ise yazıya dökülerek kalıcı hale gelirler.İşte bu yüzden her medeniyet kendi yazısını güzelleştirmek istedi.Mısır,Çin,Hint,Latin ve İslam yazıları işte böyle ortaya çıktı.

Mısır Hat Sanatı


Eski Mısır’ın hiyeroglif yazısı sembollerden oluşur.Hiyeroglif kutsal yazı demektir.Her bir harf aslında bir resimdir.Bitki liflerinden yapılan papirüslerin üzerine hiyeroglif karakterleri özenle yazılırdı.Kralların mektupları,genelgeleri,kanıları hep papirüse aktarılırdı.Hiyeroglif yazısının eski Mısırlarda bir kutsallığı vardı.Bu yazı şeklini sadece kahinler yani dini liderler kullanabilirlerdi.Sıradan bir insanın bunu öğrenmesi yasaktı.Dinen yasaktı.Bundan dolayı hiyeroglif yazı şeklini sadece kralların mezarları ve mabetlerin üzerinde görürüz.Başka yerlerde göremeyiz.

Hint Hat Sanatı


Hint yazısı da kutsal kutsal metin yazımıyla bir sanat haline geldi.Hint kültüründe tabiat sanatında yanağıdır.Hint yazısı önceleri taş üstüne yazılıyordu sonradan palmiyelerin üzerine yazıldı.Önceleri yan yana sıkıştırılmış harfler giderek daha esnek ve kavisli hale geldi.Bu yazı çizgiyi ve kavisleri mükemmel bir şekilde yan yana getirir.Bu yazıya bakan sanki asma dallarından sarkan üzüm tanelerini görür.Olgun ve lezzetli.Olgundur çünkü en kadim medeniyetlerdendir.Lezzetlidir çünkü hikmetli bir gelenektir.

Çin Hat Sanatı


Hint yazısı gibi Çin yazısı da kadim bir medeniyetin vitrinidir.Bu yazı en az 4000 senelik bir geçmişe sahip.Çin yazısı sadece okunacak bir yazı değil bakılacak bir yazı aynı zamanda.Her bir Çince karakter anlamını taşıdığı resme dayanır.Onun soyutlanmış halidir.Çin yazı sanatı fırçanın sanatıdır.Bu fırça sanatı aynen müzikte olduğu gibi bir çok melodiye yol verir.Fırça darbeleri tabi olarak akar akar dans eder.Kağıda düşen işte bu dansın ayak izleridir.Resimdeki imge,danstaki coşku ve müzikteki ritim hep birlikte fırçanın ucundan sarmaş dolaş dökülürler.Her karakter beyaz boşlukta bir çiçek gibi açarlar.

İslam Hat Sanatı


İslam medeniyetindeki yazı sanatı önemi ve üstünlüğü başka hiçbir medeniyette olmamıştır.Hat İslam sanatının kalbidir.Yazı olmanın ötesinde apayrı bir yerdedir.Arap harflerinin kendilerine has özellikleri onları nadide kılar.Arap harfleri kendisini sanatkara dayatmayan adeta sanatkarın hizmetindedir.İslam hattının onun diğerlerinden farklı kılan özelliği şudur.İşlev,anlam ve estetik iç içedir harfler okunur anlamları açılır.Fakat harfler öylesine güzel bir araya gelir ki bu yazıyı okumayı bilmeyen bile onu bir manzara gibi seyreder.Hat aynı zamanda manevi bir sanattır.Bir yazı medeniyetidir İslam medeniyeti.
Hat eğitimden devlet dairesine mimariden şiire kadar her yerde kendini gösteren bir sanattır.Hat her mekanda vardır.Meydanlar,evler,saraylar,camiler,çeşmeler,kapılar,türbeler,mezarlar,levhalar,defterler,kitaplar,resmi evraklarda vardır yazı.O aynı zamanda herkesin gözdesidir.
Önceleri sade ve köşeli çizgilerle yazılmaya başlayan bu yazı İslam medeniyetinin batıdaki ucubedenrus  de ve doğudaki merkezi buhara da büyük gelişmeler kaydeder.En sonunda Selçuklu ve Osmanlı  ülkesinde zirveye ulaşır.İşte bu yüzden Kuran Mekke de indi Mısır da okundu İstanbul’da yazıldı.
Hat ta anlamlar güzelliğe dönüşmüştür.En başta Allah’ın kelamı yani mübarek Kuran,sonra peygamberin ve diğer büyüklerin sözleri en güzel şekilde yazılır.Yazının kendisi böylece bir elçi haline gelir.Hat tabiatı taklit etmez kendi sözünü söyler.Hat çizgi demektir.Ama çizgi deyip geçmeyelim her şeyimiz onda hayat çizgisi,el avuç içindeki çizgiler veya kişinin doğruluk çizgisi her şeyimizi çizgi belirliyor.


Beslenme Ve Besin Savurganlığı Önleme

BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

(9-16 Ekim)

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin



Amaçlar:

 Besin ve beslenme konusunda çocukları aydınlatmak.
Besin savurganlığının zararlarını açıklamak.


BESİN,BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

Vücudumuzun canlılığını sürdürmesi ve büyüyüp gelişmesi için aldığımız yiyecek ve içeceklere besin denir.Temel besin kaynaklarımız proteinler, karbonhidratlar,yağlar,vitaminler,mineraller,su ve oksijendir.
Proteinler vücudumuzu yeniler, onarır, dinç kılar.Karbonhidratlar ve yağlar vücudumuza enerji verir,hareketimizi sağlar.Vitaminler, mi­neraller, su ve oksijen temel besin­lerin bütünleyicileridir.
Besinlerimizi hayvanlardan, bit­kilerden, topraktan ve havadan sağlarız.
Beslenme; besin alma, özüm­seme ve yaşayabilmek için enerji sağlamadır.Aldığımız besinler,ağ­zımızdan başlayarak vücudumuz­da değişikliğe uğratılır,sindirilir,emilir ve hücre tarafından kullanılır.Artıklar,sidik ve dışkı olarak dışarı atılır.

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin

Beslenme,vücutta bir alış veriş olayıdır.Hücrelerin çalışması, enerji ve besin tüketimine yol açar.Tükenen besinlerin yerine yenileri­nin konulması gerekir.Beslenmek her şeyi yemek de­mek değildir. Besinleri besin değerini bilmeden almaya kötü beslen­me denir.İyi bir beslenme,ancak dengeli beslenmeyle mümkün ola­bilir.
Gereğinden fazla alınan besin­ler savurganlığa yol açar.Bazı kimseler ne kadar çok yerlerse o kadar iyi besleneceklerini sanırlar.Bu doğru değildir.Fazla besinler vücudu yorar,şişmanlığa ve has­talığa yol açar.
Savurganlığın vücuda olduğu kadar ekonomiye de zararı vardır.Aşırı tüketim fiyatlarım artmasına yol açar.Her türlü savurganlık gibi besin savurganlığa da zararlıdır.Bu nedenle evimize fazla değil,ye­teri kadar yiyecek almalıyız.Aldık­larımızı da ölçülü kullanmalıyız.
Her yıl 9-16 Ekim tarihleri ara­sı dünyada ve yurdumuzda Besin,Beslenme ve Besin Savurganlı­ğını Önleme Haftası olarak kutla­nır.
Hafta boyunca okullarda öğ­rencilere besin,beslenme ve sa­vurganlıkla ilgili bilgiler verilir.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Evliya Çelebi

EVLİYA ÇELEBİ


Hepimiz birer gezginiz ama kimimiz her gün önceden çizilmiş yolları katlediyor kimimiz uzakları daha uzakları hedefleyip her sefer başka bir yolun yolcusu olmayı sürdürüyor.
Bunlardan biri olan Evliya ÇELEBİ,yedi iklim on sekiz padişahlık gezen 70 senelik ömrünün 51 senesini seyahatlerde bir diyardan başka diyara uzanan yollarda farklı şehirlerde değişik ülkelerde geçiren bir gezgindir.
Yaklaşık 25 milyon kare tutan gezilerinde 30 devlet kurulmuş,257 şehir gezmekle kalmamış gözlemlerini,başından geçen olayları,kendisine anlatılanları da akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür.
Seyahatname adını verdiği eseri yalnızca Türk edebiyatının değil bütün dünya gezi edebiyatının en büyük,en kapsamlı,en ilginç gezi kitabı olmuştur.10 cilt ve yaklaşık 4000 sayfadır.Türk edebiyatının bu kapsamda ve nitelikteki tek gezi kitabıdır.
Evliya ÇELEBİ Seyahatname de 12 büyük şehir olduğundan söz eder.Bir keresinde Viyana,Prag,Kösice ve Paris’in bu 12 büyük şehrin içinde yer aldığını belirtir ve bir başka bölümde ise 12 büyük şehir içerisinde ise İstanbul’u,Edirne’yi,Bursa’yı,Kahire’yi,Halep’i ve Şam’ı sayar.
Evliya ÇELEBİ yalnızca Osmanlı imparatorluk sınırları içerisinde değil imparatorluk sınırları dışında da dolaşmıştır.Evliya ÇELEBİ’NİN Osmanlı imparatorluk sınırları dışındaki en önemli gezisi Viyana’ya yaptığı gezidir.Viyana’yı geniş topraklarıyla,bitek ovalarıyla yetiştirdiği meyve ve sebzeleriyle anlatır.Evliye ÇELEBİ’YE göre bu topraklarda bir kileye elli kile ürün alınmaktadır.Viyana Avrupa’nın kahveyle tanıştığı ilk şehirdir.Bir rivayete göre ikinci Viyana kuşatması sonrasında Türklerin unuttuğu bir çuval kahveyi bulan Viyanalılar buradan Türk kahvesini öğrenmişler ve kahveyi Avrupa’ya oradan da dünyaya yaymışlardır.
Evliya ÇELEBİ’NİN Viyana’da kahve içip içmediğini bilemiyoruz.Ama bildiğimiz üzere Evliya ÇELEBİ bir gezgin,bir gezi yazarı olmasının yanı sıra her şeyden önce insan dostudur,bir can yoldaşıdır.

Evliya ÇELEBİ kimi zaman Kuran okuyarak,ilahiler söyleyerek kimi zaman şiirler söyleyerek,şarkılar söyleyerek,fıkralar anlatarak,taklitler yaparak çok iyi musahiplik görevini yerine getirmiştir.
Evliya ÇELEBİ aynı zaman da tarihçidir.Ancak Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği hanedan tarihçileri gibi sarayda olup biteni yazmakla sınırlı değildir.Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği halkın gözü ile yaşananları yazıya dökmektir.Örneğin celali isyanlarına katılan halkın görüşlerini Seyahatnameye aktarır hatta kimi zaman kendisini celali isyanlarına katılanlara daha yakın hissettiğini de yazar.Evliya ÇELEBİ aynı zamanda bir halk derleyicisi olarak gittiği yörelerdeki inançları,yararlı suları,yararlı bitkileri bize anlatmıştır.

İşte bu özelliklerini bildiğimiz Evliya ÇELEBİ 51 senesini gezilerde geçirmiştir,tabi bu süre içinde de evlenmeye vakit bulamamıştır. 

Vakıflar Haftası

VAKIFLAR HAFTASI (3-9 Aralık)

Vakıflar Haftası
Vakıflar Haftası

Vakıflar Haftasının Amaçları


·        Vakfın ne anlama geldiğini kavratmak.
·        İnsanların çeşitli ihtiyaçları olduğunu ve bunları sağlamak zorunda oldukları gerçeğini dile getir.
·        Başkalarını düşünmenin güzelliği üzerinde durmak.
·        Türk tarihinde vakfın yer ve önemi üzerinde
·        Türkiye'de şu anda var olan vakıflar ve amaçları hakkında bilgi vermek.
VAKIFLAR HAFTASI

Bir hayır veya kamu hizmetinin sürekli olarak görülebilmesi için,şahıslar veya kurumlar tarafından belirli kural ve şartlarla bırakılan para veya mülke vakıf denir.
Tarihimizde ve toplum hayatımızda önemli yerleri olan vakıflar, insanların yararlanması için oluştu­rulmuş kurumların başında yer alırlar.
Vakıfların toplum hayatında es­kiden beri gerçekten de önemli bir yeri vardır. Hiçbir milletin tarihinde Türklerde olduğu kadar çok ve çe­şitli vakıf eserine rastlanmaz. Bu gerçek, bizim millet olarak ne ka­dar yardım sever olduğumuzun açık belgesidir.
Çok eski zamanlardan beri, toplumumuzda yer almış olan zen­gin kimseler,isterlerse mallarını vakıf hâle getirirlerdi. Vatan ve mil­let sevgisiyle dolu bu gibi kişiler, okul, hastane, cami, yol, çeşme, köprü, imarethane gibi herkesin yararlanacağı yapı ve kurumları in­şa ettirirlerdi. Bunların sürekli hiz­met görebilmesi, bakım ve onarımları ve buralarda çalışanların geçimini sağlama yoluna giderler­di. Bu nedenle, gelirlerinin bu kurumlara harcanması şartıyla bağ, bahçe, tarla, meyvelik, dükkân ve­ya benzeri gelir kaynaklarını vakıf hâline getirirlerdi. Vakıf hâline getirilmiş mal kesinlikle alınıp satıl­maz, hangi amaçla verilmişse yal­nız onun için kullanılırdı.
Osmanlılar zamanında ülke­mizdeki vakıflar devlet tarafından denetlenirdi. Bugün yurdumuzdaki vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir.

İnsanlara ve toplumumuza böylesine yararı olan vakıfları tanıtmak, bu güzel törenin deva­mını sağlamak için her yıl 2-8 Aralık tarihleri arası yurdumuzda Vakıflar Haftası olarak kutlanır.Hafta boyunca okullarda, camilerde, vakıf müzelerde konferanslar ve açık oturumlar düzenlenir. Film ve slaytlar gösterilir. Radyo, te­levizyon, gazete ve dergilerde haftayla ilgili yayınlar yapılır.            


3 Kasım 2014 Pazartesi

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

ATATÜRK HAFTASI

(10-16 Kasım)

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

AMAÇLAR:


 Atatürk'e duyduğumuz derin sevgi ve bağlılığı bir kere daha belirtmek.
Atatürk'ün yurdumuza ve milletimize yapmış olduğu hizmetleri anlamak ve anlatmak.
Atatürk'ün koymuş olduğu ilke ve inkılapları benimsemek ve benimsetmek.
Atatürk'ün eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak.


ATATÜRK HAFTASI




Yurdumuzun kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü anmak, ilke ve inkılaplarını benimsemek ve benimsetmek, eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için her yıl 10- 16 Kasım tarihleri arasında Atatürk Haftası düzenlenir.
Atatürk, İstanbul’da, Dolma bahçe Sarayında 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk, ölüm yıl dönümü olan her 10 Kasım’da bütün yurtta törenlerle anılır. Bu nedenle ölüm saati olan saat dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulunulur. Bayraklar yarıya indirilir.

10 Kasım günüyle başlayan hafta Atatürk Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince radyo, televizyon, gazete ve dergilerde Atatürk’ün hayatı anlatılır. Kurtuluş Savaşı dile getirilir. Atatürk’ ün yurdumuzun kurtarılmasındaki yer ve önemi belirtilir. Onun koymuş olduğu ilke ve inkılapları tekrar edilerek, büyük küçük her Türk’ün t bunları koruyup geliştirmekle görevli olduğu vurgulanır. Atatürk ile ilgili konuşmalar yapılır, şiirler okunur. Kısaca, bu hafta, Atatürk’ün büyüklüğüne yakışır bir şekilde, önemle değerlendirilir.
Ne mutlu Türk'üm diyene!...
Atatürk haftası.anma programı, aşağıdaki çerçeve plan esasına ve bu konuda yayınlanacak Bakanlık emrine göre yürütülür.
·        Hafta boyunca okulların dereceleri, öğrencilerin seviyeleri ve derslerin özelliğine göre Atatürk'ü çeşitli yönlerden ele alarak, asker ve komutan, devlet adamı, önder, inkılapçı, insan, ülkücü kişiliği belirtilmeli, öğrenciler aydınlatılmalı, Atatürk’le ilgili ödevler verilmelidir.
Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası·        Atatürk için yazılmış şiirler, yazılar, Atatürk’ün sözlerinden seçilmiş parçalar derste ve toplantılarda okunmalıdır.
·      Atatürk konusunda kompozisyon yarışması açılmalı. Atatürk'ü sözleri açıklattırılması. Atatürk için yazılmış şiir ve yazılarla, resim ve fotoğraflarından alınan izlenimleri belirtici nitelikte ödevler verilmeli.
·        Okullarda Atatürk köşesi düzenlenmeli. Bu köşede Atatürk'ün büstü, madalyon, gravür, resim ve fotoğrafları sergilenmeli.Atatürk’ün vecizeleri ile ilgili tablo ve levhalara yer verilmelidir.
·        Okullarda Atatürk’le ilgili kitapları bir araya toplayan “Atatürk yayınları sergisi” açılmalıdır.
·        Hafta içinde her dereceli okulda, öğrencilerin, öğrenci velilerinin ve halkın katılması ile en az bir kere salon toplantısı yapılarak Atatürk anılmalıdır.
·        Atatürk ile ilgili hatıralar derlenmeli, sınıfta ve toplantılarda anlatılmalıdırlar.
·        Okullarda yayınlanan gazete ve dergilerin Kasım sayıları, “Atatürk özel sayısı” olarak çıkarılmalıdır.
·        Çevredeki yetkili kişilerden, öğretmenlerden yararlanılarak konferanslar verilmelidir.
·        Müsamere çalışmaları da ihmal olunmamalıdır. Atatürk’le ilgili piyeslerin temsil edilmesine çalışılmalıdır.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Balzac'ın Hayatı

Balzac, Honoré de       



Fransız yazar  (1799-Paris 1850) önce Tours'da, 1824'ten sonra da ailesinin yerleştiği Paris te öğrenim „ören Honoré de Balzac, ailesinin isteğiyle hukuk öğre­nimine başladıysa da, zamanının büyük bölümünü ki­taplıklarda ve Rabelais, İngiliz mizahçısı Sterre gibi ede­biyatçılarla dostluk ederek geçirdi. Ailesi Seme et-Mar- ne'a çekilince, öğrenimini tamamlayarak noter olması için Paris'te bırakıldı; ama okuldan ayrılıp, ailesine ede­biyatla uğraşma kararı verdiğini bildirdi. İlk yapıtı olan manzum Cromwell( 1819) trajedisi, hiçbir başarı kazanamadıysa da, ailesinin vazgeçme çağrılarına karşın, takma bir adla Mrs. Radcliffe tarzında "kara romanlar" yayınlamayı (1821) sürdürdü. Bir süre yeniden Paris'e yerleşen ailesiyle oturup, sonra, aile bir mirasla zengin­leşerek Seine-et-Marne'a dönünce, kesin olarak Paris'e yerleşti. Kendisinden çok yaşlı olan Mme de Berny'yle ilişki kurup [Vadi/dejd Zambak adh romanında, Mme de Morsauf adı altında onu canlandırdı), ailesinin, dostları­nın ve Mme de Berny'nin yardımıyla yayıncılık, basım­cılık ve basım harfleri dökümcülüğü yapmaya başladı. İşletmesi 1828'de iflas edince, 1829'da gerçek adıyla, Walter Scott'u örnek aldığı, ilk edebiyat başarısını ka­zanmasını sağlayan Le Dernier Chouan ou la Bretagne en 7800(Chouan'larin Sonuncusu ya da 1800'de Bre­tagne) adlı tarihsel romanını yayınladı. 1829-1833 ara­sında çeşitli gazete ve dergilerde anlatı ve öyküleri ya­yınlandı: Tılsımlı Deri(\a Peau de Chagrin, 1831), Colo­nel Chahert (Albay Chabert, 1832), Le Curé de Tours (Tours Papazı, 1832), Louis Lambert (1932). Milletve­killiğine adaylığını koymasına (1931) karşın seçileme­mesinden ve Mme de Castiers'ye duyduğu ilginin karşı­lıksız kalmasından ötürü büyük bir umutsuzluğa kapıl- dıysa da, çok geçmeden Eugénie Grandet (1833) adlı başyapıtın, yayın ad. ve Mme Hanska'yla mektup arka­daşlığı kurdu (Polonya kökenli bu genç kadın, Balzac'ın romanlarına hayrandı ve ona bir yıl süreyle ateşli mek­tuplar yazdı). Bu sevginin verdiği güven ve yüreklilikle yapıtının ana planını çizdi: Önce Etudes Sociales (Top- lumsal Inr eiemeier)' sonra da Comédie Humaine (In- ,k Komedyası) arlını verdiği bu yapıt sona erdiğinde dev bir Üçlü oluşturacaktı Uçlunun birinci bölümüne %udes de Moeurs (örf ve Adet İncelemeleri) adını ve­rip, bu bölümde Scenes de la Vie Privée (Özel Yaşantı­dan Sahneler) başlığı altında Le Contrat de Mariage dv- lilik Sözleşmesi, 1835), Goriot Baba (Le Père Goriot 1834), Beatrix! 1839) romanlarını, Les Scènes de la Vie de Province (Taşra Yaşamından Sahneler) başlığı altın­da Eugénie Grandet (1835), la Rabouilleuse (Bulanık Suda Avlanan Kız, 1841), Vadideki Zambak (Le Lys dans le Vallée, 1835), Sönmüş Hayaller [Les illusions Perdues, 1837-1843) romanlarını, Scènes de la Vie Pa­risienne (Paris Yaşamından Sahneler) başlığı altında Histoire de la Grandeur et de la Décadence de César Birotteau (César Birotteau'nun Büyüklüğünün ve Çö­küşünün Öyküsü, 1837), Kuzin Bette (Cousine Bette, 1846), Kuzen Ponsde Cousin Pons, 1847) romanlarını, Scènes de la vie de Campagne (Köy Yaşamından Sah­neler) başlığı altında da Köy Hekimi (Le Médecin de Campagne, 1832), Köy Papazı (Le Curé de Village, 1839-1846), Les Paysans (Köylüler, 1840) romanlarını topladı. Études Philosophiques (Felsefe İncelemeleri) adını verdiği ikinci bölümde, toplumsal sonuçların etki­lerini araştırmaya uğraştı ( Tılsımlı Deri [Peau de Chag­rin, 1831); Louis Lambert, 1832; Mutlak Peşinde [La Recherche de l'Absolu, 1834)). Études Analytiques (Çözümleyici incelemeler) adını taşıyan üçüncü bö­lümdeyse, ilk iki bölümde gözlemlenen olayların ilke­lerini açıklamaya yöneldi: La Physiologie du Mariage (Evliliğin Fizyoloiosi, 1830), La Pathologie de la Vie So­ciale (Toplumsal Yaşantının Patolojisi).
Balzac, romana, dış koşullar etkisiyle insan tür­lerinin farklılaştığına inanan Geoffroy Saint-Hilaire'in kuramını uygulamak istemiş, en ince ayrıntıları bile göz­den kaçırmayan gerçekçiliği ile zengin düş gücünü ve kişisel deneylerini birleştirerek, 2 000'i aşkın roman kahramanı yaratmıştır. Bunların başlıcaları bir roman­dan ötekine, en değişik çevre ve dekorlar ortasında ye­niden ortaya çıkarlar. Balzac, bu insanüstü roman yaz­ma çabasını ölümüne kadar sürdürmüş, ama özellikle Askerlik Yaşamından Sahneler bölümünde, daha ön­ceden kendine çizmiş olduğu çerçeveyi doldurama­mıştır. Ayrıca tiyatro oyunları ve Contes Drolatiques (1832-1637) adlı bir öykü derlemesi vardır. Kız kardeşi- n*r yazdığı mektuplar ve Lettres à l'Etrangère (Yabancı tjTOina Mektuplar), yaşamı, çalışmaları, tasarıları ve düş kırıklıkları üstüne en değerli belgeleri oluşturur.Çok büyük para sıkıntıları içinde, alacaklılarının isteklerini Sayabilmek için günde on beş saat çalışmış, sürekli yaratma çabası içinde kahramanlarının önemini sur- Æ Çılgınca bir tutkuyla bağlandığı Mme Hansku 42 de dul kalmışsa da, aile sorunlarını ve Rusya da ki ömrünü çözümlemesi sekiz yıl sürünce Balzac la evlenmesi 1850 yılını bulmuş ancak aşırı çalışması yazarı bitkin düşürmüş ve vefat etmiştir.