10 Kasım 2014 Pazartesi

Berilyum Elementi

Berilyum Elementi


Periyodik çizelgenin IIA grubunda yeralan kimyasal element. Toprak alkali metallerden biri olan berilyumun simgesi Be, atom sayısı 4, atom ağırlığı 9,0122, rengi çelik grisidir. Özellikle bir hafif metal için yüksek
olan ergime noktası (yaklaşık 1 278 °C) dışında, alüminyuma ve magnezyuma benzer. Kimyasal açıdan, iyon yapısında olmasından çok, ortak değerlik bağları bulunmasıyla, öbür toprak alkali metallerden ayrılır

Berilyum ElementiBerilyum ender elementlerdendir: Yerkabuğunda ancak % 0,0006 oranında bulunur. Zengin yatakları bulunmadığından, berilden elde edilir. Fransız kimyacısı Louis Nicolas Vaquelin tarafından 1798'de oksit halinde bulunmuş, 1828'de, birbirlerinden bağımsız olarak, Friedrich VVöhler ve Antoine Bussy tarafından elde edilmiştir.

Aliminyumdan daha hafif, ama daha sert, ergime noktası da yüksek bir element olan beril, metalürjide kullanılır. Ama alüminyumdan 200 kat pahalıya mal olması nedeniyle, kullanımı bilgisayar parçaları ve çay-roskop yapımı, uzay teknolojisi gibi birkaç özel alanla sınırlıdır.

En önemli berilyum alaşımı berilyumlu bakırdır (yüzde 4'ü Be); berilyum oksitin bakırla eritilmesi ve indirgeyici etmen olarak karbon kullanılmasıyla elde edilir. Berilyumlu bakır aşınmaya dirençli yaylarda, elektrik bağlantılarında (berilyumun iletkenliği bakırın iletkenliğinin yarısından daha azdır) ve sertliği nedeniyle, kıvılcım sıçramasını önleyen aletlerde kullanılır.

Berilyum üstün bir nötron yansıtıcısı ve yavaşlatıcısı olduğu için, nükleer reaktör teknolojisinde önemli bir elementtir. Bu özelliğinin yanı sıra sertliği ve ısıya karşı yüksek direnci nedeniyle nükleer yakıtlar için kaplama malzemesi olarak da kullanılır. Alfa ışınlarıyla bombardıman edilirse büyük ölçüde nötron açığa çıkar U932'de nötronlar, berilyumun bu yolla bombardımanı sırasında bulunmuştur).

En önemli berilyum bileşiği berilyum oksittir (BeO). Ana madde olarak seramik eşya ve özel tip camlar yapmada, floresan tüplerinde, nükleer reaktörlerde kullanılır. Berilyum ve bileşikleri son derece zehirlidirler: Toz parçacıklarının ya da buharının solunması, berilyoz adı verilen akciğer hastalığına yol açar.

7 Kasım 2014 Cuma

Hat Sanatı

HAT SANATI


Medeniyetler söz ile sözler de yazı ile vücut buldu.
Her medeniyet bir kutsal kelam üzerine inşa edilmiştir.Kutsal kelamlar ise yazıya dökülerek kalıcı hale gelirler.İşte bu yüzden her medeniyet kendi yazısını güzelleştirmek istedi.Mısır,Çin,Hint,Latin ve İslam yazıları işte böyle ortaya çıktı.

Mısır Hat Sanatı


Eski Mısır’ın hiyeroglif yazısı sembollerden oluşur.Hiyeroglif kutsal yazı demektir.Her bir harf aslında bir resimdir.Bitki liflerinden yapılan papirüslerin üzerine hiyeroglif karakterleri özenle yazılırdı.Kralların mektupları,genelgeleri,kanıları hep papirüse aktarılırdı.Hiyeroglif yazısının eski Mısırlarda bir kutsallığı vardı.Bu yazı şeklini sadece kahinler yani dini liderler kullanabilirlerdi.Sıradan bir insanın bunu öğrenmesi yasaktı.Dinen yasaktı.Bundan dolayı hiyeroglif yazı şeklini sadece kralların mezarları ve mabetlerin üzerinde görürüz.Başka yerlerde göremeyiz.

Hint Hat Sanatı


Hint yazısı da kutsal kutsal metin yazımıyla bir sanat haline geldi.Hint kültüründe tabiat sanatında yanağıdır.Hint yazısı önceleri taş üstüne yazılıyordu sonradan palmiyelerin üzerine yazıldı.Önceleri yan yana sıkıştırılmış harfler giderek daha esnek ve kavisli hale geldi.Bu yazı çizgiyi ve kavisleri mükemmel bir şekilde yan yana getirir.Bu yazıya bakan sanki asma dallarından sarkan üzüm tanelerini görür.Olgun ve lezzetli.Olgundur çünkü en kadim medeniyetlerdendir.Lezzetlidir çünkü hikmetli bir gelenektir.

Çin Hat Sanatı


Hint yazısı gibi Çin yazısı da kadim bir medeniyetin vitrinidir.Bu yazı en az 4000 senelik bir geçmişe sahip.Çin yazısı sadece okunacak bir yazı değil bakılacak bir yazı aynı zamanda.Her bir Çince karakter anlamını taşıdığı resme dayanır.Onun soyutlanmış halidir.Çin yazı sanatı fırçanın sanatıdır.Bu fırça sanatı aynen müzikte olduğu gibi bir çok melodiye yol verir.Fırça darbeleri tabi olarak akar akar dans eder.Kağıda düşen işte bu dansın ayak izleridir.Resimdeki imge,danstaki coşku ve müzikteki ritim hep birlikte fırçanın ucundan sarmaş dolaş dökülürler.Her karakter beyaz boşlukta bir çiçek gibi açarlar.

İslam Hat Sanatı


İslam medeniyetindeki yazı sanatı önemi ve üstünlüğü başka hiçbir medeniyette olmamıştır.Hat İslam sanatının kalbidir.Yazı olmanın ötesinde apayrı bir yerdedir.Arap harflerinin kendilerine has özellikleri onları nadide kılar.Arap harfleri kendisini sanatkara dayatmayan adeta sanatkarın hizmetindedir.İslam hattının onun diğerlerinden farklı kılan özelliği şudur.İşlev,anlam ve estetik iç içedir harfler okunur anlamları açılır.Fakat harfler öylesine güzel bir araya gelir ki bu yazıyı okumayı bilmeyen bile onu bir manzara gibi seyreder.Hat aynı zamanda manevi bir sanattır.Bir yazı medeniyetidir İslam medeniyeti.
Hat eğitimden devlet dairesine mimariden şiire kadar her yerde kendini gösteren bir sanattır.Hat her mekanda vardır.Meydanlar,evler,saraylar,camiler,çeşmeler,kapılar,türbeler,mezarlar,levhalar,defterler,kitaplar,resmi evraklarda vardır yazı.O aynı zamanda herkesin gözdesidir.
Önceleri sade ve köşeli çizgilerle yazılmaya başlayan bu yazı İslam medeniyetinin batıdaki ucubedenrus  de ve doğudaki merkezi buhara da büyük gelişmeler kaydeder.En sonunda Selçuklu ve Osmanlı  ülkesinde zirveye ulaşır.İşte bu yüzden Kuran Mekke de indi Mısır da okundu İstanbul’da yazıldı.
Hat ta anlamlar güzelliğe dönüşmüştür.En başta Allah’ın kelamı yani mübarek Kuran,sonra peygamberin ve diğer büyüklerin sözleri en güzel şekilde yazılır.Yazının kendisi böylece bir elçi haline gelir.Hat tabiatı taklit etmez kendi sözünü söyler.Hat çizgi demektir.Ama çizgi deyip geçmeyelim her şeyimiz onda hayat çizgisi,el avuç içindeki çizgiler veya kişinin doğruluk çizgisi her şeyimizi çizgi belirliyor.


Beslenme Ve Besin Savurganlığı Önleme

BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

(9-16 Ekim)

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin



Amaçlar:

 Besin ve beslenme konusunda çocukları aydınlatmak.
Besin savurganlığının zararlarını açıklamak.


BESİN,BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

Vücudumuzun canlılığını sürdürmesi ve büyüyüp gelişmesi için aldığımız yiyecek ve içeceklere besin denir.Temel besin kaynaklarımız proteinler, karbonhidratlar,yağlar,vitaminler,mineraller,su ve oksijendir.
Proteinler vücudumuzu yeniler, onarır, dinç kılar.Karbonhidratlar ve yağlar vücudumuza enerji verir,hareketimizi sağlar.Vitaminler, mi­neraller, su ve oksijen temel besin­lerin bütünleyicileridir.
Besinlerimizi hayvanlardan, bit­kilerden, topraktan ve havadan sağlarız.
Beslenme; besin alma, özüm­seme ve yaşayabilmek için enerji sağlamadır.Aldığımız besinler,ağ­zımızdan başlayarak vücudumuz­da değişikliğe uğratılır,sindirilir,emilir ve hücre tarafından kullanılır.Artıklar,sidik ve dışkı olarak dışarı atılır.

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin

Beslenme,vücutta bir alış veriş olayıdır.Hücrelerin çalışması, enerji ve besin tüketimine yol açar.Tükenen besinlerin yerine yenileri­nin konulması gerekir.Beslenmek her şeyi yemek de­mek değildir. Besinleri besin değerini bilmeden almaya kötü beslen­me denir.İyi bir beslenme,ancak dengeli beslenmeyle mümkün ola­bilir.
Gereğinden fazla alınan besin­ler savurganlığa yol açar.Bazı kimseler ne kadar çok yerlerse o kadar iyi besleneceklerini sanırlar.Bu doğru değildir.Fazla besinler vücudu yorar,şişmanlığa ve has­talığa yol açar.
Savurganlığın vücuda olduğu kadar ekonomiye de zararı vardır.Aşırı tüketim fiyatlarım artmasına yol açar.Her türlü savurganlık gibi besin savurganlığa da zararlıdır.Bu nedenle evimize fazla değil,ye­teri kadar yiyecek almalıyız.Aldık­larımızı da ölçülü kullanmalıyız.
Her yıl 9-16 Ekim tarihleri ara­sı dünyada ve yurdumuzda Besin,Beslenme ve Besin Savurganlı­ğını Önleme Haftası olarak kutla­nır.
Hafta boyunca okullarda öğ­rencilere besin,beslenme ve sa­vurganlıkla ilgili bilgiler verilir.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Evliya Çelebi

EVLİYA ÇELEBİ


Hepimiz birer gezginiz ama kimimiz her gün önceden çizilmiş yolları katlediyor kimimiz uzakları daha uzakları hedefleyip her sefer başka bir yolun yolcusu olmayı sürdürüyor.
Bunlardan biri olan Evliya ÇELEBİ,yedi iklim on sekiz padişahlık gezen 70 senelik ömrünün 51 senesini seyahatlerde bir diyardan başka diyara uzanan yollarda farklı şehirlerde değişik ülkelerde geçiren bir gezgindir.
Yaklaşık 25 milyon kare tutan gezilerinde 30 devlet kurulmuş,257 şehir gezmekle kalmamış gözlemlerini,başından geçen olayları,kendisine anlatılanları da akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür.
Seyahatname adını verdiği eseri yalnızca Türk edebiyatının değil bütün dünya gezi edebiyatının en büyük,en kapsamlı,en ilginç gezi kitabı olmuştur.10 cilt ve yaklaşık 4000 sayfadır.Türk edebiyatının bu kapsamda ve nitelikteki tek gezi kitabıdır.
Evliya ÇELEBİ Seyahatname de 12 büyük şehir olduğundan söz eder.Bir keresinde Viyana,Prag,Kösice ve Paris’in bu 12 büyük şehrin içinde yer aldığını belirtir ve bir başka bölümde ise 12 büyük şehir içerisinde ise İstanbul’u,Edirne’yi,Bursa’yı,Kahire’yi,Halep’i ve Şam’ı sayar.
Evliya ÇELEBİ yalnızca Osmanlı imparatorluk sınırları içerisinde değil imparatorluk sınırları dışında da dolaşmıştır.Evliya ÇELEBİ’NİN Osmanlı imparatorluk sınırları dışındaki en önemli gezisi Viyana’ya yaptığı gezidir.Viyana’yı geniş topraklarıyla,bitek ovalarıyla yetiştirdiği meyve ve sebzeleriyle anlatır.Evliye ÇELEBİ’YE göre bu topraklarda bir kileye elli kile ürün alınmaktadır.Viyana Avrupa’nın kahveyle tanıştığı ilk şehirdir.Bir rivayete göre ikinci Viyana kuşatması sonrasında Türklerin unuttuğu bir çuval kahveyi bulan Viyanalılar buradan Türk kahvesini öğrenmişler ve kahveyi Avrupa’ya oradan da dünyaya yaymışlardır.
Evliya ÇELEBİ’NİN Viyana’da kahve içip içmediğini bilemiyoruz.Ama bildiğimiz üzere Evliya ÇELEBİ bir gezgin,bir gezi yazarı olmasının yanı sıra her şeyden önce insan dostudur,bir can yoldaşıdır.

Evliya ÇELEBİ kimi zaman Kuran okuyarak,ilahiler söyleyerek kimi zaman şiirler söyleyerek,şarkılar söyleyerek,fıkralar anlatarak,taklitler yaparak çok iyi musahiplik görevini yerine getirmiştir.
Evliya ÇELEBİ aynı zaman da tarihçidir.Ancak Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği hanedan tarihçileri gibi sarayda olup biteni yazmakla sınırlı değildir.Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği halkın gözü ile yaşananları yazıya dökmektir.Örneğin celali isyanlarına katılan halkın görüşlerini Seyahatnameye aktarır hatta kimi zaman kendisini celali isyanlarına katılanlara daha yakın hissettiğini de yazar.Evliya ÇELEBİ aynı zamanda bir halk derleyicisi olarak gittiği yörelerdeki inançları,yararlı suları,yararlı bitkileri bize anlatmıştır.

İşte bu özelliklerini bildiğimiz Evliya ÇELEBİ 51 senesini gezilerde geçirmiştir,tabi bu süre içinde de evlenmeye vakit bulamamıştır. 

Vakıflar Haftası

VAKIFLAR HAFTASI (3-9 Aralık)

Vakıflar Haftası
Vakıflar Haftası

Vakıflar Haftasının Amaçları


·        Vakfın ne anlama geldiğini kavratmak.
·        İnsanların çeşitli ihtiyaçları olduğunu ve bunları sağlamak zorunda oldukları gerçeğini dile getir.
·        Başkalarını düşünmenin güzelliği üzerinde durmak.
·        Türk tarihinde vakfın yer ve önemi üzerinde
·        Türkiye'de şu anda var olan vakıflar ve amaçları hakkında bilgi vermek.
VAKIFLAR HAFTASI

Bir hayır veya kamu hizmetinin sürekli olarak görülebilmesi için,şahıslar veya kurumlar tarafından belirli kural ve şartlarla bırakılan para veya mülke vakıf denir.
Tarihimizde ve toplum hayatımızda önemli yerleri olan vakıflar, insanların yararlanması için oluştu­rulmuş kurumların başında yer alırlar.
Vakıfların toplum hayatında es­kiden beri gerçekten de önemli bir yeri vardır. Hiçbir milletin tarihinde Türklerde olduğu kadar çok ve çe­şitli vakıf eserine rastlanmaz. Bu gerçek, bizim millet olarak ne ka­dar yardım sever olduğumuzun açık belgesidir.
Çok eski zamanlardan beri, toplumumuzda yer almış olan zen­gin kimseler,isterlerse mallarını vakıf hâle getirirlerdi. Vatan ve mil­let sevgisiyle dolu bu gibi kişiler, okul, hastane, cami, yol, çeşme, köprü, imarethane gibi herkesin yararlanacağı yapı ve kurumları in­şa ettirirlerdi. Bunların sürekli hiz­met görebilmesi, bakım ve onarımları ve buralarda çalışanların geçimini sağlama yoluna giderler­di. Bu nedenle, gelirlerinin bu kurumlara harcanması şartıyla bağ, bahçe, tarla, meyvelik, dükkân ve­ya benzeri gelir kaynaklarını vakıf hâline getirirlerdi. Vakıf hâline getirilmiş mal kesinlikle alınıp satıl­maz, hangi amaçla verilmişse yal­nız onun için kullanılırdı.
Osmanlılar zamanında ülke­mizdeki vakıflar devlet tarafından denetlenirdi. Bugün yurdumuzdaki vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir.

İnsanlara ve toplumumuza böylesine yararı olan vakıfları tanıtmak, bu güzel törenin deva­mını sağlamak için her yıl 2-8 Aralık tarihleri arası yurdumuzda Vakıflar Haftası olarak kutlanır.Hafta boyunca okullarda, camilerde, vakıf müzelerde konferanslar ve açık oturumlar düzenlenir. Film ve slaytlar gösterilir. Radyo, te­levizyon, gazete ve dergilerde haftayla ilgili yayınlar yapılır.            


3 Kasım 2014 Pazartesi

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

ATATÜRK HAFTASI

(10-16 Kasım)

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

AMAÇLAR:


 Atatürk'e duyduğumuz derin sevgi ve bağlılığı bir kere daha belirtmek.
Atatürk'ün yurdumuza ve milletimize yapmış olduğu hizmetleri anlamak ve anlatmak.
Atatürk'ün koymuş olduğu ilke ve inkılapları benimsemek ve benimsetmek.
Atatürk'ün eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak.


ATATÜRK HAFTASI




Yurdumuzun kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü anmak, ilke ve inkılaplarını benimsemek ve benimsetmek, eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için her yıl 10- 16 Kasım tarihleri arasında Atatürk Haftası düzenlenir.
Atatürk, İstanbul’da, Dolma bahçe Sarayında 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk, ölüm yıl dönümü olan her 10 Kasım’da bütün yurtta törenlerle anılır. Bu nedenle ölüm saati olan saat dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulunulur. Bayraklar yarıya indirilir.

10 Kasım günüyle başlayan hafta Atatürk Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince radyo, televizyon, gazete ve dergilerde Atatürk’ün hayatı anlatılır. Kurtuluş Savaşı dile getirilir. Atatürk’ ün yurdumuzun kurtarılmasındaki yer ve önemi belirtilir. Onun koymuş olduğu ilke ve inkılapları tekrar edilerek, büyük küçük her Türk’ün t bunları koruyup geliştirmekle görevli olduğu vurgulanır. Atatürk ile ilgili konuşmalar yapılır, şiirler okunur. Kısaca, bu hafta, Atatürk’ün büyüklüğüne yakışır bir şekilde, önemle değerlendirilir.
Ne mutlu Türk'üm diyene!...
Atatürk haftası.anma programı, aşağıdaki çerçeve plan esasına ve bu konuda yayınlanacak Bakanlık emrine göre yürütülür.
·        Hafta boyunca okulların dereceleri, öğrencilerin seviyeleri ve derslerin özelliğine göre Atatürk'ü çeşitli yönlerden ele alarak, asker ve komutan, devlet adamı, önder, inkılapçı, insan, ülkücü kişiliği belirtilmeli, öğrenciler aydınlatılmalı, Atatürk’le ilgili ödevler verilmelidir.
Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası·        Atatürk için yazılmış şiirler, yazılar, Atatürk’ün sözlerinden seçilmiş parçalar derste ve toplantılarda okunmalıdır.
·      Atatürk konusunda kompozisyon yarışması açılmalı. Atatürk'ü sözleri açıklattırılması. Atatürk için yazılmış şiir ve yazılarla, resim ve fotoğraflarından alınan izlenimleri belirtici nitelikte ödevler verilmeli.
·        Okullarda Atatürk köşesi düzenlenmeli. Bu köşede Atatürk'ün büstü, madalyon, gravür, resim ve fotoğrafları sergilenmeli.Atatürk’ün vecizeleri ile ilgili tablo ve levhalara yer verilmelidir.
·        Okullarda Atatürk’le ilgili kitapları bir araya toplayan “Atatürk yayınları sergisi” açılmalıdır.
·        Hafta içinde her dereceli okulda, öğrencilerin, öğrenci velilerinin ve halkın katılması ile en az bir kere salon toplantısı yapılarak Atatürk anılmalıdır.
·        Atatürk ile ilgili hatıralar derlenmeli, sınıfta ve toplantılarda anlatılmalıdırlar.
·        Okullarda yayınlanan gazete ve dergilerin Kasım sayıları, “Atatürk özel sayısı” olarak çıkarılmalıdır.
·        Çevredeki yetkili kişilerden, öğretmenlerden yararlanılarak konferanslar verilmelidir.
·        Müsamere çalışmaları da ihmal olunmamalıdır. Atatürk’le ilgili piyeslerin temsil edilmesine çalışılmalıdır.

1 Kasım 2014 Cumartesi

Balzac'ın Hayatı

Balzac, Honoré de       



Fransız yazar  (1799-Paris 1850) önce Tours'da, 1824'ten sonra da ailesinin yerleştiği Paris te öğrenim „ören Honoré de Balzac, ailesinin isteğiyle hukuk öğre­nimine başladıysa da, zamanının büyük bölümünü ki­taplıklarda ve Rabelais, İngiliz mizahçısı Sterre gibi ede­biyatçılarla dostluk ederek geçirdi. Ailesi Seme et-Mar- ne'a çekilince, öğrenimini tamamlayarak noter olması için Paris'te bırakıldı; ama okuldan ayrılıp, ailesine ede­biyatla uğraşma kararı verdiğini bildirdi. İlk yapıtı olan manzum Cromwell( 1819) trajedisi, hiçbir başarı kazanamadıysa da, ailesinin vazgeçme çağrılarına karşın, takma bir adla Mrs. Radcliffe tarzında "kara romanlar" yayınlamayı (1821) sürdürdü. Bir süre yeniden Paris'e yerleşen ailesiyle oturup, sonra, aile bir mirasla zengin­leşerek Seine-et-Marne'a dönünce, kesin olarak Paris'e yerleşti. Kendisinden çok yaşlı olan Mme de Berny'yle ilişki kurup [Vadi/dejd Zambak adh romanında, Mme de Morsauf adı altında onu canlandırdı), ailesinin, dostları­nın ve Mme de Berny'nin yardımıyla yayıncılık, basım­cılık ve basım harfleri dökümcülüğü yapmaya başladı. İşletmesi 1828'de iflas edince, 1829'da gerçek adıyla, Walter Scott'u örnek aldığı, ilk edebiyat başarısını ka­zanmasını sağlayan Le Dernier Chouan ou la Bretagne en 7800(Chouan'larin Sonuncusu ya da 1800'de Bre­tagne) adlı tarihsel romanını yayınladı. 1829-1833 ara­sında çeşitli gazete ve dergilerde anlatı ve öyküleri ya­yınlandı: Tılsımlı Deri(\a Peau de Chagrin, 1831), Colo­nel Chahert (Albay Chabert, 1832), Le Curé de Tours (Tours Papazı, 1832), Louis Lambert (1932). Milletve­killiğine adaylığını koymasına (1931) karşın seçileme­mesinden ve Mme de Castiers'ye duyduğu ilginin karşı­lıksız kalmasından ötürü büyük bir umutsuzluğa kapıl- dıysa da, çok geçmeden Eugénie Grandet (1833) adlı başyapıtın, yayın ad. ve Mme Hanska'yla mektup arka­daşlığı kurdu (Polonya kökenli bu genç kadın, Balzac'ın romanlarına hayrandı ve ona bir yıl süreyle ateşli mek­tuplar yazdı). Bu sevginin verdiği güven ve yüreklilikle yapıtının ana planını çizdi: Önce Etudes Sociales (Top- lumsal Inr eiemeier)' sonra da Comédie Humaine (In- ,k Komedyası) arlını verdiği bu yapıt sona erdiğinde dev bir Üçlü oluşturacaktı Uçlunun birinci bölümüne %udes de Moeurs (örf ve Adet İncelemeleri) adını ve­rip, bu bölümde Scenes de la Vie Privée (Özel Yaşantı­dan Sahneler) başlığı altında Le Contrat de Mariage dv- lilik Sözleşmesi, 1835), Goriot Baba (Le Père Goriot 1834), Beatrix! 1839) romanlarını, Les Scènes de la Vie de Province (Taşra Yaşamından Sahneler) başlığı altın­da Eugénie Grandet (1835), la Rabouilleuse (Bulanık Suda Avlanan Kız, 1841), Vadideki Zambak (Le Lys dans le Vallée, 1835), Sönmüş Hayaller [Les illusions Perdues, 1837-1843) romanlarını, Scènes de la Vie Pa­risienne (Paris Yaşamından Sahneler) başlığı altında Histoire de la Grandeur et de la Décadence de César Birotteau (César Birotteau'nun Büyüklüğünün ve Çö­küşünün Öyküsü, 1837), Kuzin Bette (Cousine Bette, 1846), Kuzen Ponsde Cousin Pons, 1847) romanlarını, Scènes de la vie de Campagne (Köy Yaşamından Sah­neler) başlığı altında da Köy Hekimi (Le Médecin de Campagne, 1832), Köy Papazı (Le Curé de Village, 1839-1846), Les Paysans (Köylüler, 1840) romanlarını topladı. Études Philosophiques (Felsefe İncelemeleri) adını verdiği ikinci bölümde, toplumsal sonuçların etki­lerini araştırmaya uğraştı ( Tılsımlı Deri [Peau de Chag­rin, 1831); Louis Lambert, 1832; Mutlak Peşinde [La Recherche de l'Absolu, 1834)). Études Analytiques (Çözümleyici incelemeler) adını taşıyan üçüncü bö­lümdeyse, ilk iki bölümde gözlemlenen olayların ilke­lerini açıklamaya yöneldi: La Physiologie du Mariage (Evliliğin Fizyoloiosi, 1830), La Pathologie de la Vie So­ciale (Toplumsal Yaşantının Patolojisi).
Balzac, romana, dış koşullar etkisiyle insan tür­lerinin farklılaştığına inanan Geoffroy Saint-Hilaire'in kuramını uygulamak istemiş, en ince ayrıntıları bile göz­den kaçırmayan gerçekçiliği ile zengin düş gücünü ve kişisel deneylerini birleştirerek, 2 000'i aşkın roman kahramanı yaratmıştır. Bunların başlıcaları bir roman­dan ötekine, en değişik çevre ve dekorlar ortasında ye­niden ortaya çıkarlar. Balzac, bu insanüstü roman yaz­ma çabasını ölümüne kadar sürdürmüş, ama özellikle Askerlik Yaşamından Sahneler bölümünde, daha ön­ceden kendine çizmiş olduğu çerçeveyi doldurama­mıştır. Ayrıca tiyatro oyunları ve Contes Drolatiques (1832-1637) adlı bir öykü derlemesi vardır. Kız kardeşi- n*r yazdığı mektuplar ve Lettres à l'Etrangère (Yabancı tjTOina Mektuplar), yaşamı, çalışmaları, tasarıları ve düş kırıklıkları üstüne en değerli belgeleri oluşturur.Çok büyük para sıkıntıları içinde, alacaklılarının isteklerini Sayabilmek için günde on beş saat çalışmış, sürekli yaratma çabası içinde kahramanlarının önemini sur- Æ Çılgınca bir tutkuyla bağlandığı Mme Hansku 42 de dul kalmışsa da, aile sorunlarını ve Rusya da ki ömrünü çözümlemesi sekiz yıl sürünce Balzac la evlenmesi 1850 yılını bulmuş ancak aşırı çalışması yazarı bitkin düşürmüş ve vefat etmiştir.