kaya tuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kaya tuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2014 Pazartesi

Tuzun Tarihçesi

Tuzun Tarihçesi

Tuz;kokusuz,suda eriyen,yiyecekleri korumada ve tatlandırmada kullanılan billursu bir maddedir.Bu tabiî ki sözlüklerde anlatılan anlamıdır.Ancak tuza verilen önem ve tuzun tarihte oynadığı rol bu kadar kısa değildir.İnsan oğlunu peşinden koşturan bu billursu madde siyasi ve askeri gelişmeyi dahi etkilemiştir.Tuz uğruna savaşlar yapılan bir değerdir.Hatta tarihte bazı toplumlarda asker maaşları tuz olarak ödendiği bile görülmüştür.Romalılar Kartacalıları malub ettikten sonra kökü kurusun,bir daha ekin yetişmesin diye toprakları tuzlamışlardır.Tuzun siyasi tarihte oynadığı  en belirgin örneği 20.yy da Hindistan’da yaşanmıştır.Magmagandi İngilizlerin getirdiği tuz vergisine karşı başlattığı yürüyüşte sivil direnişin ve özgürlük mücadelenin sembolü oldu.
Omerus’un kutsal madde olarak tanımladığı tuz insanlık tarihinde çok önemli bir yer tutar.Eski çağdan beri kullanılan tuz ismi Orta Asya dan atalarımızla birlikte gelmiştir.Antik Roma’da,eski Mısır’da,Orta çağda ve günümüzde tuz gerek ekonomik gerekse gastronomik açısından bütün insan oğlunu kendisine çekmiştir.Tuz kaynakları katı ve sıvı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.Tuz sıvı halde denizlerde tuzlu su kaynaklarında,katı halde ise kaya tuzu şeklinde bulunmaktadır.
Modern yöntemlerin dışında üç çeşit tuz elde edebilirsiniz.Birincisi deniz kenarına ufak bir havuz oluşturulur ve deniz suyunu güneş ışığında buğarlaşmaya bırakılır daha sonra ana çözelti başka bir havuza alınır ve orada suyun yoğunluğu buğarlaştırılır.Diğer yöntemler ise tuz göllerinden veya kayaşlar halinde bulunan tuz kayalarından elde edilmektedir.
Her millet tuzu kendi atalarına keşfettirir.Bir rivayete ise tuz peygamber tarafından bulunmuştur.İbrahim peygamber kabeyi yaptığında cenabı hakkın kendisine fakirlere izzeti ikramda bulunmasını istediğine dahil bir söylemi duyuluyor,bunu nasıl yapacağını sorması üzerine kabenin etrafındaki kumları değişik yerlere saç diye buyurduğunu ifade ediyor.Bunun üzerine İbrahim peygamberde kabenin etrafındaki toprakları değişik yerlere saçıyor ve bundan tuzun oluştuğu rivayet edilmektedir.
Türklerin tuzun efsanesine gelince Türklerin atası Türkün oğlu tutuk Hakan geyik avına çıkar.Vurduğu geyiği parçalamış ve götürürken etin bir parçası yere düşer,zayi olmasın diye yere düşen parçayı alıp yediğinde etin tadının değiştiğini ve lezzetlendiğini fark eder.Meğer orası tuzlu bir yermiş ve böylece tuzu keşfetmiş olmuş.Tutuk Hakan bundan sonra herkese eti tuzlu yemelerini emreder.
Altay Türklerinde tuza gitmek ölüme gitmekle eşdeğerdi.Çünkü tuz alabilmek için çok uzak diyarlara gitmek gerekiyordu ve bu yolculuktan da pek az kimse sağ olarak dönebiliyorlardı.Bu nedenle Altay dilinde ölüm tuza gitmek ifadesi ile anlatılır hale gelmiştir.
Selçuklular zamanında tuz altın ve gümüş gibi bir mübadele aracıydı.Yani para terine geçiyordu.Yine Selçuklu döneminde tuzun ve tuzlu besinlerin kontrolü çok önemliydi.Selçuklu döneminden orta çağ İslam Türk tarihine gelmeye başladığımızda doğal olarak Türkistan’dan Mısır’a kadar Türklerin idaresinde olan bu ülkede İslam kültür öğeleri ile de bezenmiş olan yeni unsurlarda ortaya çıkmıştır.Burada bir hispe teşkilatı vadır bu hispe teşkilatı beledi işleri gören,orta çağ da gıda maddelerinin üretimini,tüketimini,lokantacılık sektörünü denetleyen bir kurumdur.Bildiğimiz üzere mayasız yapılan ekmek hileli sayılır çünkü mayasız ekmek gramajı ağır gelir.Buradan yola çıkarak tıpkı diyor mayasız hamur hileli sayılıyorsa tuzsuz yapılan ekmekte gramajı ağır geleceği için hileli sayılıyor ve yasaklanıyor.Ayrıca bir nevi dezenfekte edici bakliyatın saklanmasındaki rolü gibi yine mikroorganizmaları öldüren yapısı dolayısıyla bu kurum kebapçıların,balıkçıların,kasapların akşam dükkanlarını boşaltırlarken yani kapatırlarken tezgahların üzerini temizlerken kedi,köpek yalamasın mikroorganizmalar üremesin diye bolca öğütülmüş tuz serpmelerini emrederlerdi.

Osmanlı coğrafyası tuz kaynakları bakımından zengindi,bir çok bölgede tuz üretilmekte ve bu kanalla hazine büyük gelir elde etmekteydi.Osmanlı imparatorluğu da  tuzun insan hayatında rolünü bildiği için özellikle tuzun bol miktarda piyasada yer almasını ve ucuz olmasını sağlamaya çalışmıştır.Politika olarak ta tuzun üretildiği yerlerde tüketilmesini esas almıştır.Tuzlalarda genellikle azınlıkların çalıştığını Rumların ve birazda Ermenilerin çalıştığını görülmekteydi o zamanlar.Bunun sebebi genellikle tuzlalar kış ayında açılması yani ekim ayından sonra nisan ayına kadar falan sürüyor .Bu tuzlalarda çalışanların maaşları yüksek olması ama Müslümanların pek önem vermemesi tuzlalarda çalışanların gayri müslümlerdir.Tuz işletmesinde önemli gelir elde eden Osmanlı devleti bu gelire göz dikenlerle mücadele etmek zorunda kaldı.Genellik le tuz kaçağı bir yerden bir yere nakledilirken kaçırılıyordu.Bu tuz kaçıranlara ceza olarak kaçırılan tuzun iki katı bedel alınıyordu.

Türk kültüründe tuz ekmek gibi kutsal kabul edilir.Et kokmaya yüz tutarsa tuzla islah edilebilir fakat tuz kokmaya yüz tutarsa çağresi bulunmaz.Yani bir yandan tuz gıda maddesi muhafazasında dezenfekten işleminde mühim bir madde ama onun ötesinde tuzun bozulacak son şey olduğunu belirtmek istiyor.