Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2015 Pazar

Yeni Yil

Yeni Yıl

1 Ocak 2015

yeni yıl

Amaçlar:
  • Öğrencilere yeni yıl bilgisini kavratmak.
  • Yeni yıl coşkusunu yaşatmak.
  • Yeni yılda eski yıldan daha başarılı işler için kararlar alma isteği uyandırmak
1 Ocak günü başlayıp 31 aralık günü biten zaman dilimine yıl denir.Her yılın 1 Ocak günü yılın başlangıç günüdür.Bu nedenle 1 Ocak gününe yılbaşı deriz.Birçok dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yılbaşı öğrenci,öğretmen ve tüm çalışanlar için tatildir.Çünkü yılın son günü olması nedeniyle 31 Aralık akşamı eski yıla güle güle demek ve 1 Ocakla başlayan yeni yıla hoş geldin demek için insanlar sabaha kadar eğlenebilirler.Bu eğlence nedeniyle yorgun ve uykusuz insanlar 1 Ocak yılbaşında verimli çalışamayacakları için tatil günü olarak kabul edilir.
31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan geceye yılbaşı gecesi denir.Yılbaşı gecesinde evler süslenir,çeşit çeşit yemekler,tatlılar hazırlanır,çerezler alınır.Hısım akrabalarla ya da arkadaş veya dostlarımızla birbirimizin evinde toplanır,yer,içer,eğleniriz.Yılbaşı gecesinin en belirgin yemeği hindi eti,en belirgin oyunu ise tombala dır.
İnsanlara hoşça vakit geçirmek için televizyon ve radyo kanalları birbirinden güzel eğlence programları hazırlayıp sunarlar.Bir de milli piyango idaresinin yılın en büyük ikramiye çekilişini yapar.Hemen hemen herkes bir milli piyango bileti alır ve yılbaşını heyecanla karşılamaya çalışır.Aynı zamanda eski yılda yaşadığımız olumlu olumsuz anılarımızı konuşuruz.Yeni yılda daha başarılı işler yapmak için kararlar alır ve uygularız.Kötü alışkanlığı olanlar bundan vazgeçerek iyi davranışlara yönelirler.
Ama şimdiki geçlere bakarak bunları diyemeyiz tabi ki.Herkes eğlenmeli ama başkalarını rahatsız edici davranışlardan kaçınarak.
Ayrıca yeni yılı kutlamak için uzaktaki büyüklerimiz ve arkadaşlarımızla telefonlaşır.Uzaktakilerle mektup veya kart yazarak ya da e-mail atarak haberleşiriz,iyi dileklerimizi paylaşırız.
Yeni yıl hepimize kutlu olsun.Ulusumuza ve tüm insanlığa iyilikler getirsin.İnşallah bu yıl hepimize hayırlı olacak diye düşünelim ki öyle olsun.


29 Kasım 2014 Cumartesi

Orman Haftası

ORMAN HAFTASI(21 - 26 Mart)

ORMAN HAFTASI


AMAÇLAR:

·         Öğrencilere orman ve ağaç sevgisi kazandırmak.
·         Ormanı,ağacı ve doğayı korumanın ülkemiz için önemini kavratmak.
·         Millî savunmada ve yurt ekonomisinde ağaç ve ormanın yer ve önemini kavratmak.
·         Yurdumuzun iklim,toprak,su ve doğal güzellikleri bakımından ağacın önemini kavratmak.
·         Öğrencilerin ve halkın ağaçlandırma çalışmalarına katkısını sağlamak

ORMAN HAFTASI


Çeşitli ağaçlarla kaplı geniş alanlara orman denir.Ormanlarımızda en çok bulunan ağaçlar çam,meşe,gürgen,ardıç cinsi ağaçlardır.Orman içinde kurt,ayı,tilki,çakal gibi yabani hayvanlar yaşar.
Ormanlar,bir ülkenin en önemli doğal zenginliklerin dendir.Ormanın ve onu meydana getiren ağacın pek çok yararları vardır.
Çevrenize şöyle bir bakınız.Gördüğünüz eşyaların bir çoğu ağaçtan yapılmıştır.Evlerimizin çatı,kapı ve pencereleri,masa,sandalye dolap gibi eşyaları ağaçtandır.Kullandığımız kâğıdın,okuduğu­muz kitabın ham maddesi ağaçtır.Odun,tarihin en eski çağlarından beri insanlarca yakıt olarak kulla­nılmıştır.
Ormanın ve ağacın yararları bunlarla da bitmez.Ormanlık alan­lara bol yağmur yağar.Bu nedenle kuraklık ve susuzluk olmaz.Or­man,kirli havayı temizler.Bu yüz­den birçok hastane ormanlık bölgelerde kurulmuştur. Ormanla­rın diğer ve önemli bir yararı da erozyon dediğimiz toprak kaybını ve sürüklenmelerini önlemesidir.Ağaç kökleri ve otlar,toprağı tutar ve bırakmaz.Ayrıca orman toprağı besler,korur,nemli tutar.Dökülen yapraklar çürüyerek toprağı zenginleştirir.Selleri önler.Ormanlık bölgelerde şiddetli soğuk,aşırı sı­cak,don ve kuraklık olmaz.
Deniz ve akarsular gibi orman da doğal güzelliğin kaynağıdır.Or­manda barınan av hayvanları,ağaçlarda cıvıldaşan renk renk kuş­lar,yer yer boy gösteren güzelim çiçekler,serin ve sakin gölgeleriyle en iyi dinlenme yeridir.
İşte bütün bu nedenlerle ağa­cın değerini bilmeli,onları korumalı ve geliştirmeliyiz.
Bir zamanlar yurdumuzun büyük bir bölümü gür ormanlarla kap­lıymış.Bugün ormanlarımız gerek­siz kesimler,yangınlar ve tarla açılması gibi nedenlerle çok azal­mış bulunmaktadır.Topraklarımı­zın ancak sekizde bir kadarı or­manlıktır.Bunların büyük bir bölü­mü de istenilen nitelikte değildir.Oysa bir ülkenin ormanlık sayılabilmesi için topraklarının en az yüzde otuzunun ormanlık olması gerekir.Bugün hemen hemen bü­tün dünya ülkeleri ormanlarını gö­zü gibi koruyor ve topraklarını ağaçlandırmaya çalışıyor.Bizim de aynı yolu izlememiz gerekir.Or­manı korumak ve geliştirmek,bü­yük küçük herkesin en önemli gö­revlerinden biri olmalıdır.

ORMAN HAFTASI

Bunun için:

·         İzinsiz ağaç kesmeyelim.Kes­tiğimiz her ağacın yerine en az bir fidan dikelim.
·         Ormanlık bölgelerde ateş yak­mayalım.Ormanda bir duman gördüğümüzde hemen ilgililere haber verelim.
·         Ağaçlara zarar veren hayvan­ları ormanlık bölgelerde otlat­mayalım.
·         Böcek ve tırtıllara karşı ağaç­ları ilaçlayalım.
·         Orman içinde tarla açmayalım,açmak isteyenlere de engel olalım.

Devletimiz ormanlarımıza bü­yük önem vermektedir.Ormanı ge­reksiz yere zarara uğratanlara kar­şı ağır cezalar getirilmiştir.Yurdun her yerinde ağaçlandırma çalışma­ları büyük bir dikkat ve önemle yürütülmektedir.Bu çalışmalara halkın katkısını sağlamak ve or­man hakkında halkımızı bilinç­lendirmek için her yılın mart ayının 21-26 tarihleri arası Orman Haf­tası olarak kabul edilmiştir.Bu haf­ta içinde radyo,televizyon,gazete ve dergilerde ormanlarımız üzerin­de durulur.Okullarda ve kışlalarda öğrencilere ve askerlere orman varlığımız hakkında bilgiler verilir.Ormanın ve ağacın önemi anlatılır.Boş alanların ağaçlandırılması için çalışılır.
Yeşil bir vatan,verimli toprak­lar,mutlu,sağlıklı ve neşeli insan­lar yetiştirmek,güzel bir hayat sür­mek istiyorsak,ormanlarımıza sa­hip çıkmalı,çevremizi ağaçlandır­mak için sürekli çalışmalıyız.




15 Kasım 2014 Cumartesi

İlk Çifçiler


İLK ÇİFTÇİLER

Bundan 12.000 yıl öncesine kadar,dünyanın dört bir yanındaki insanlar sürekli göç halindeydiler.
İlk Çifçiler
Orta Doğu'daki Bereketli Hilal Bölgesinin Haritası
Yiyecek bulmak için vahşi hayvanlar avlayıp yabani bitkiler toplayarak uzun mesafeler kat ediyorlardı.
Mağaralarda ya da kolayca toplanıp bir sonraki av alanına taşınabilen geçici barınaklarda yaşadılar.
Sonra,yaşamlarını sonsuza dek değiştirecek olağanüstü bir şey oldu:Tarım yapmayı öğrendiler.

BEREKETLİ TOPRAKLAR

Tarım bir gecede icat edilmedi;zaman içindeki gelişimi yüzyıllar sürdü ve dünyanın farklı yerlerinde,farklı zamanlarda keşfedildi.
İlk çiftçiler“Bereketli Hilal”adıyla da bilinen,Suriye'nin dağlan ile Türkiye'nin Doğu Anadolu dağlık bölgesini kapsayan ve Akdeniz kıyılarından İran'a ve Irak'a uzanan bir bölgede görüldü.
Bu bölgenin zengin,bereketli toprağı,eriyen dağ karlarıyla beslenen nehir ve akıntılarla her yıl sulanıyordu.

İLK HASATLAR

İlk ekinlerin ve çiftlik hayvanlarının yabani ataları büyük olasılıkla dünyanın bu bölgesinde ortaya çıkmıştı.
Tarım yapmaya başlamadan binlerce yıl önce,insanlar beslenmek için yabani bitkilerin tohumlarını topluyorlardı.
Sonra bu yabani bitkileri aramak yerine tohumlarım ekip biçmeye başladılar.
Bu değişiklik ekinleri de değiştirdi.
Yabani buğday başakları daha gevrekti,bu nedenle kolayca kınlıyor ve tohumlar rüzgârla dağılıyordu.
Ama ilk çifçiler ekecekleri tohumları,tohumlarını bira daha iyi korumaya başaran bitkilerden seçtiler,bu şekilde onlardan kolayca hasat elde edebilirler.
Böylelikle,zaman içinde,buğday değişti ve tohumlarını yabani buğdaylarından daha iyi koruyan,ayrıca modern buğday tiplerinin atalarından biri olacak siyez(emmer)
buğdayı ortaya çıktı.

VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK


VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Öküzü
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yabani Koyun
Avcılar,Orta Doğu'nun sarp tepeleri ile derin vadilerinde dolaşan vahşi koyun ve keçileri de yakalamaya başladılar.
Bu hayvanları evcilleştirdiler ve etlerinden olduğu kadar sütlerinden,yünlerinden de faydalanmak için beslediler.
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Keçisi
Çiftçiler daha küçük ve uysal hayvanları üreterek daha evcil keçi ve koyun türleri elde ettiler.
Daha iri ve saldırgan hayvanlarıysa fazladan yiyecek sağlamak amacıyla avlayıp öldürmeye devam ettiler.



YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ

İnsanlar çiftçilik yapmayı öğrenince başka şeylerin de değişmesi zorunlu hale geldi.
Ekinlerine ve hayvanlarına bakmak için ilk kez belli bir bölgeye yerleşmeye başladılar.
Ayrıca,değişen yaşam biçimlerine ayak uydurmak için yeni beceriler ve teknolojiler edinmek zorundaydılar.
YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Öğütme Taşı

YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Çömlek
Tarlaları ekime hazırlamak için ağaçtan çapalar ve ekinleri biçmek için de çakmak taşından keskin bıçağı olan tahta saplı oraklar yaptılar.
Ekmek yapmak için buğdayları ezip un haline getirmeye yarayan öğütme taşları ile pişirmek için kilden ocaklar,su ve süt taşımak için de kilden çanaklar yaptılar.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Evliya Çelebi

EVLİYA ÇELEBİ


Hepimiz birer gezginiz ama kimimiz her gün önceden çizilmiş yolları katlediyor kimimiz uzakları daha uzakları hedefleyip her sefer başka bir yolun yolcusu olmayı sürdürüyor.
Bunlardan biri olan Evliya ÇELEBİ,yedi iklim on sekiz padişahlık gezen 70 senelik ömrünün 51 senesini seyahatlerde bir diyardan başka diyara uzanan yollarda farklı şehirlerde değişik ülkelerde geçiren bir gezgindir.
Yaklaşık 25 milyon kare tutan gezilerinde 30 devlet kurulmuş,257 şehir gezmekle kalmamış gözlemlerini,başından geçen olayları,kendisine anlatılanları da akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür.
Seyahatname adını verdiği eseri yalnızca Türk edebiyatının değil bütün dünya gezi edebiyatının en büyük,en kapsamlı,en ilginç gezi kitabı olmuştur.10 cilt ve yaklaşık 4000 sayfadır.Türk edebiyatının bu kapsamda ve nitelikteki tek gezi kitabıdır.
Evliya ÇELEBİ Seyahatname de 12 büyük şehir olduğundan söz eder.Bir keresinde Viyana,Prag,Kösice ve Paris’in bu 12 büyük şehrin içinde yer aldığını belirtir ve bir başka bölümde ise 12 büyük şehir içerisinde ise İstanbul’u,Edirne’yi,Bursa’yı,Kahire’yi,Halep’i ve Şam’ı sayar.
Evliya ÇELEBİ yalnızca Osmanlı imparatorluk sınırları içerisinde değil imparatorluk sınırları dışında da dolaşmıştır.Evliya ÇELEBİ’NİN Osmanlı imparatorluk sınırları dışındaki en önemli gezisi Viyana’ya yaptığı gezidir.Viyana’yı geniş topraklarıyla,bitek ovalarıyla yetiştirdiği meyve ve sebzeleriyle anlatır.Evliye ÇELEBİ’YE göre bu topraklarda bir kileye elli kile ürün alınmaktadır.Viyana Avrupa’nın kahveyle tanıştığı ilk şehirdir.Bir rivayete göre ikinci Viyana kuşatması sonrasında Türklerin unuttuğu bir çuval kahveyi bulan Viyanalılar buradan Türk kahvesini öğrenmişler ve kahveyi Avrupa’ya oradan da dünyaya yaymışlardır.
Evliya ÇELEBİ’NİN Viyana’da kahve içip içmediğini bilemiyoruz.Ama bildiğimiz üzere Evliya ÇELEBİ bir gezgin,bir gezi yazarı olmasının yanı sıra her şeyden önce insan dostudur,bir can yoldaşıdır.

Evliya ÇELEBİ kimi zaman Kuran okuyarak,ilahiler söyleyerek kimi zaman şiirler söyleyerek,şarkılar söyleyerek,fıkralar anlatarak,taklitler yaparak çok iyi musahiplik görevini yerine getirmiştir.
Evliya ÇELEBİ aynı zaman da tarihçidir.Ancak Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği hanedan tarihçileri gibi sarayda olup biteni yazmakla sınırlı değildir.Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği halkın gözü ile yaşananları yazıya dökmektir.Örneğin celali isyanlarına katılan halkın görüşlerini Seyahatnameye aktarır hatta kimi zaman kendisini celali isyanlarına katılanlara daha yakın hissettiğini de yazar.Evliya ÇELEBİ aynı zamanda bir halk derleyicisi olarak gittiği yörelerdeki inançları,yararlı suları,yararlı bitkileri bize anlatmıştır.

İşte bu özelliklerini bildiğimiz Evliya ÇELEBİ 51 senesini gezilerde geçirmiştir,tabi bu süre içinde de evlenmeye vakit bulamamıştır. 

Vakıflar Haftası

VAKIFLAR HAFTASI (3-9 Aralık)

Vakıflar Haftası
Vakıflar Haftası

Vakıflar Haftasının Amaçları


·        Vakfın ne anlama geldiğini kavratmak.
·        İnsanların çeşitli ihtiyaçları olduğunu ve bunları sağlamak zorunda oldukları gerçeğini dile getir.
·        Başkalarını düşünmenin güzelliği üzerinde durmak.
·        Türk tarihinde vakfın yer ve önemi üzerinde
·        Türkiye'de şu anda var olan vakıflar ve amaçları hakkında bilgi vermek.
VAKIFLAR HAFTASI

Bir hayır veya kamu hizmetinin sürekli olarak görülebilmesi için,şahıslar veya kurumlar tarafından belirli kural ve şartlarla bırakılan para veya mülke vakıf denir.
Tarihimizde ve toplum hayatımızda önemli yerleri olan vakıflar, insanların yararlanması için oluştu­rulmuş kurumların başında yer alırlar.
Vakıfların toplum hayatında es­kiden beri gerçekten de önemli bir yeri vardır. Hiçbir milletin tarihinde Türklerde olduğu kadar çok ve çe­şitli vakıf eserine rastlanmaz. Bu gerçek, bizim millet olarak ne ka­dar yardım sever olduğumuzun açık belgesidir.
Çok eski zamanlardan beri, toplumumuzda yer almış olan zen­gin kimseler,isterlerse mallarını vakıf hâle getirirlerdi. Vatan ve mil­let sevgisiyle dolu bu gibi kişiler, okul, hastane, cami, yol, çeşme, köprü, imarethane gibi herkesin yararlanacağı yapı ve kurumları in­şa ettirirlerdi. Bunların sürekli hiz­met görebilmesi, bakım ve onarımları ve buralarda çalışanların geçimini sağlama yoluna giderler­di. Bu nedenle, gelirlerinin bu kurumlara harcanması şartıyla bağ, bahçe, tarla, meyvelik, dükkân ve­ya benzeri gelir kaynaklarını vakıf hâline getirirlerdi. Vakıf hâline getirilmiş mal kesinlikle alınıp satıl­maz, hangi amaçla verilmişse yal­nız onun için kullanılırdı.
Osmanlılar zamanında ülke­mizdeki vakıflar devlet tarafından denetlenirdi. Bugün yurdumuzdaki vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenmektedir.

İnsanlara ve toplumumuza böylesine yararı olan vakıfları tanıtmak, bu güzel törenin deva­mını sağlamak için her yıl 2-8 Aralık tarihleri arası yurdumuzda Vakıflar Haftası olarak kutlanır.Hafta boyunca okullarda, camilerde, vakıf müzelerde konferanslar ve açık oturumlar düzenlenir. Film ve slaytlar gösterilir. Radyo, te­levizyon, gazete ve dergilerde haftayla ilgili yayınlar yapılır.            


3 Kasım 2014 Pazartesi

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

ATATÜRK HAFTASI

(10-16 Kasım)

Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası

AMAÇLAR:


 Atatürk'e duyduğumuz derin sevgi ve bağlılığı bir kere daha belirtmek.
Atatürk'ün yurdumuza ve milletimize yapmış olduğu hizmetleri anlamak ve anlatmak.
Atatürk'ün koymuş olduğu ilke ve inkılapları benimsemek ve benimsetmek.
Atatürk'ün eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak.


ATATÜRK HAFTASI




Yurdumuzun kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü anmak, ilke ve inkılaplarını benimsemek ve benimsetmek, eserlerini yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için her yıl 10- 16 Kasım tarihleri arasında Atatürk Haftası düzenlenir.
Atatürk, İstanbul’da, Dolma bahçe Sarayında 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu.
Atatürk, ölüm yıl dönümü olan her 10 Kasım’da bütün yurtta törenlerle anılır. Bu nedenle ölüm saati olan saat dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulunulur. Bayraklar yarıya indirilir.

10 Kasım günüyle başlayan hafta Atatürk Haftası olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince radyo, televizyon, gazete ve dergilerde Atatürk’ün hayatı anlatılır. Kurtuluş Savaşı dile getirilir. Atatürk’ ün yurdumuzun kurtarılmasındaki yer ve önemi belirtilir. Onun koymuş olduğu ilke ve inkılapları tekrar edilerek, büyük küçük her Türk’ün t bunları koruyup geliştirmekle görevli olduğu vurgulanır. Atatürk ile ilgili konuşmalar yapılır, şiirler okunur. Kısaca, bu hafta, Atatürk’ün büyüklüğüne yakışır bir şekilde, önemle değerlendirilir.
Ne mutlu Türk'üm diyene!...
Atatürk haftası.anma programı, aşağıdaki çerçeve plan esasına ve bu konuda yayınlanacak Bakanlık emrine göre yürütülür.
·        Hafta boyunca okulların dereceleri, öğrencilerin seviyeleri ve derslerin özelliğine göre Atatürk'ü çeşitli yönlerden ele alarak, asker ve komutan, devlet adamı, önder, inkılapçı, insan, ülkücü kişiliği belirtilmeli, öğrenciler aydınlatılmalı, Atatürk’le ilgili ödevler verilmelidir.
Atatürk'ü Anma Ve Atatürk Haftası·        Atatürk için yazılmış şiirler, yazılar, Atatürk’ün sözlerinden seçilmiş parçalar derste ve toplantılarda okunmalıdır.
·      Atatürk konusunda kompozisyon yarışması açılmalı. Atatürk'ü sözleri açıklattırılması. Atatürk için yazılmış şiir ve yazılarla, resim ve fotoğraflarından alınan izlenimleri belirtici nitelikte ödevler verilmeli.
·        Okullarda Atatürk köşesi düzenlenmeli. Bu köşede Atatürk'ün büstü, madalyon, gravür, resim ve fotoğrafları sergilenmeli.Atatürk’ün vecizeleri ile ilgili tablo ve levhalara yer verilmelidir.
·        Okullarda Atatürk’le ilgili kitapları bir araya toplayan “Atatürk yayınları sergisi” açılmalıdır.
·        Hafta içinde her dereceli okulda, öğrencilerin, öğrenci velilerinin ve halkın katılması ile en az bir kere salon toplantısı yapılarak Atatürk anılmalıdır.
·        Atatürk ile ilgili hatıralar derlenmeli, sınıfta ve toplantılarda anlatılmalıdırlar.
·        Okullarda yayınlanan gazete ve dergilerin Kasım sayıları, “Atatürk özel sayısı” olarak çıkarılmalıdır.
·        Çevredeki yetkili kişilerden, öğretmenlerden yararlanılarak konferanslar verilmelidir.
·        Müsamere çalışmaları da ihmal olunmamalıdır. Atatürk’le ilgili piyeslerin temsil edilmesine çalışılmalıdır.

28 Ekim 2014 Salı

29 Ekim Cumhuriyet Bayrami

CUMHURİYET BAYRAMI (29 Ekim)

29 Ekim Cumhuriyet Bayrami
29 Ekim Cumhuriyet Bayrami

AMAÇLAR:

·        Yönetim şekillerini birbiriyle karşılaştırmak. En iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu vurgulamak.
·        Yurdumuzun bir zamanlar içine düşmüş olduğu kötü durunu belirterek, Kurtuluş Savaşı’nın milletimiz için önemi üzerinde durmak.
·        Büyük Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı kazanmamızdaki yer  ve  önemini kavratmak.
·        Kurtuluş Savaşı’nın nasıl yapıldığını bir daha hatırlatmak.
·         Türkiye’nin dünyadaki yer ve önemi üzerinde durmak.
·         Devrimleri öğretmek ve her Türk’ün bunlara sahip çıkması gerektiğini belirtmek.
·        Vatanı savunma ve yüceltmenin her Türk’ün asıl görevi olduğum} kavratmak.

CUMHURİYET BAYRAMI
Atatürk, başına geçtiği büyük Türk milletiyle düşmanları yurdumuzdan atmış ve milletimiz tam bağımsızlığına kovuşmuştu.Ancak iş bununla bitmiyordu. Sıra yüzlerce yıldır bir çok yönden geri kalmış milletimizi hızla kalkındırmaya,dünya milletleri arasındaki şerefli yerine getirmeye gelmişti. Bunun için çok çalışmak, büyük ve köklü devrimler yapmak gerekiyordu. Bunların en başında da devletin yönetim şeklinin değiştirilmesi geli­yordu.
23 Nisan 1920 tarihinde açıl­mış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, aslında adı konulmamış bir Cumhuriyet yönetimiydi. Artık bu adın konulmasının zamanı gel­mişti.
Lozan Antlaşması’nın imzasın­dan sonra bu iş ele alındı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyeti ilân etti. Aynı gün Atatürk, oybirliğiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Her yıl 29 Ekim günü, cumhu­riyetimizin kuruluşu bütün yurtta büyük bir sevinç ve coşkuyla kut­lanır. O gün cadde ve sokaklar bayraklarla, Atatürk resim­leriyle, özlü sözlerle ve çiçeklerle süslenir. Büyük alanlarda ve okul­larımızda törenler düzenlenir. Ata­türk büstlerine çelenkler konur. Günün önemini belirten konuşma­lar yapılır. Şiirler okunur. Şarkı, türkü ve marşlar söylenir. Türkiye radyoları, televizyonları, gazeteler ve dergilerde cumhuriyetimiz, Ata­türk, Kurtuluş Savaş’ımız ve devrimlerimiz üzerine yayınlar yapılır.
Yaşasın cumhuriyet!

ATATÜRK DİYOR Kİ
·        Bizim milletimiz kökten demokrattır. Kültürünün, geleneklerinin en derin geçmişe has safhaları bunu doğrular, pekiştirir.

·        Cumhuriyet; düşünen, bilgili, kültürlü, sağlam vücutlu ve yüksek karakterli koruyucular ister.

8 Eylül 2014 Pazartesi

Tuzun Tarihçesi

Tuzun Tarihçesi

Tuz;kokusuz,suda eriyen,yiyecekleri korumada ve tatlandırmada kullanılan billursu bir maddedir.Bu tabiî ki sözlüklerde anlatılan anlamıdır.Ancak tuza verilen önem ve tuzun tarihte oynadığı rol bu kadar kısa değildir.İnsan oğlunu peşinden koşturan bu billursu madde siyasi ve askeri gelişmeyi dahi etkilemiştir.Tuz uğruna savaşlar yapılan bir değerdir.Hatta tarihte bazı toplumlarda asker maaşları tuz olarak ödendiği bile görülmüştür.Romalılar Kartacalıları malub ettikten sonra kökü kurusun,bir daha ekin yetişmesin diye toprakları tuzlamışlardır.Tuzun siyasi tarihte oynadığı  en belirgin örneği 20.yy da Hindistan’da yaşanmıştır.Magmagandi İngilizlerin getirdiği tuz vergisine karşı başlattığı yürüyüşte sivil direnişin ve özgürlük mücadelenin sembolü oldu.
Omerus’un kutsal madde olarak tanımladığı tuz insanlık tarihinde çok önemli bir yer tutar.Eski çağdan beri kullanılan tuz ismi Orta Asya dan atalarımızla birlikte gelmiştir.Antik Roma’da,eski Mısır’da,Orta çağda ve günümüzde tuz gerek ekonomik gerekse gastronomik açısından bütün insan oğlunu kendisine çekmiştir.Tuz kaynakları katı ve sıvı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.Tuz sıvı halde denizlerde tuzlu su kaynaklarında,katı halde ise kaya tuzu şeklinde bulunmaktadır.
Modern yöntemlerin dışında üç çeşit tuz elde edebilirsiniz.Birincisi deniz kenarına ufak bir havuz oluşturulur ve deniz suyunu güneş ışığında buğarlaşmaya bırakılır daha sonra ana çözelti başka bir havuza alınır ve orada suyun yoğunluğu buğarlaştırılır.Diğer yöntemler ise tuz göllerinden veya kayaşlar halinde bulunan tuz kayalarından elde edilmektedir.
Her millet tuzu kendi atalarına keşfettirir.Bir rivayete ise tuz peygamber tarafından bulunmuştur.İbrahim peygamber kabeyi yaptığında cenabı hakkın kendisine fakirlere izzeti ikramda bulunmasını istediğine dahil bir söylemi duyuluyor,bunu nasıl yapacağını sorması üzerine kabenin etrafındaki kumları değişik yerlere saç diye buyurduğunu ifade ediyor.Bunun üzerine İbrahim peygamberde kabenin etrafındaki toprakları değişik yerlere saçıyor ve bundan tuzun oluştuğu rivayet edilmektedir.
Türklerin tuzun efsanesine gelince Türklerin atası Türkün oğlu tutuk Hakan geyik avına çıkar.Vurduğu geyiği parçalamış ve götürürken etin bir parçası yere düşer,zayi olmasın diye yere düşen parçayı alıp yediğinde etin tadının değiştiğini ve lezzetlendiğini fark eder.Meğer orası tuzlu bir yermiş ve böylece tuzu keşfetmiş olmuş.Tutuk Hakan bundan sonra herkese eti tuzlu yemelerini emreder.
Altay Türklerinde tuza gitmek ölüme gitmekle eşdeğerdi.Çünkü tuz alabilmek için çok uzak diyarlara gitmek gerekiyordu ve bu yolculuktan da pek az kimse sağ olarak dönebiliyorlardı.Bu nedenle Altay dilinde ölüm tuza gitmek ifadesi ile anlatılır hale gelmiştir.
Selçuklular zamanında tuz altın ve gümüş gibi bir mübadele aracıydı.Yani para terine geçiyordu.Yine Selçuklu döneminde tuzun ve tuzlu besinlerin kontrolü çok önemliydi.Selçuklu döneminden orta çağ İslam Türk tarihine gelmeye başladığımızda doğal olarak Türkistan’dan Mısır’a kadar Türklerin idaresinde olan bu ülkede İslam kültür öğeleri ile de bezenmiş olan yeni unsurlarda ortaya çıkmıştır.Burada bir hispe teşkilatı vadır bu hispe teşkilatı beledi işleri gören,orta çağ da gıda maddelerinin üretimini,tüketimini,lokantacılık sektörünü denetleyen bir kurumdur.Bildiğimiz üzere mayasız yapılan ekmek hileli sayılır çünkü mayasız ekmek gramajı ağır gelir.Buradan yola çıkarak tıpkı diyor mayasız hamur hileli sayılıyorsa tuzsuz yapılan ekmekte gramajı ağır geleceği için hileli sayılıyor ve yasaklanıyor.Ayrıca bir nevi dezenfekte edici bakliyatın saklanmasındaki rolü gibi yine mikroorganizmaları öldüren yapısı dolayısıyla bu kurum kebapçıların,balıkçıların,kasapların akşam dükkanlarını boşaltırlarken yani kapatırlarken tezgahların üzerini temizlerken kedi,köpek yalamasın mikroorganizmalar üremesin diye bolca öğütülmüş tuz serpmelerini emrederlerdi.

Osmanlı coğrafyası tuz kaynakları bakımından zengindi,bir çok bölgede tuz üretilmekte ve bu kanalla hazine büyük gelir elde etmekteydi.Osmanlı imparatorluğu da  tuzun insan hayatında rolünü bildiği için özellikle tuzun bol miktarda piyasada yer almasını ve ucuz olmasını sağlamaya çalışmıştır.Politika olarak ta tuzun üretildiği yerlerde tüketilmesini esas almıştır.Tuzlalarda genellikle azınlıkların çalıştığını Rumların ve birazda Ermenilerin çalıştığını görülmekteydi o zamanlar.Bunun sebebi genellikle tuzlalar kış ayında açılması yani ekim ayından sonra nisan ayına kadar falan sürüyor .Bu tuzlalarda çalışanların maaşları yüksek olması ama Müslümanların pek önem vermemesi tuzlalarda çalışanların gayri müslümlerdir.Tuz işletmesinde önemli gelir elde eden Osmanlı devleti bu gelire göz dikenlerle mücadele etmek zorunda kaldı.Genellik le tuz kaçağı bir yerden bir yere nakledilirken kaçırılıyordu.Bu tuz kaçıranlara ceza olarak kaçırılan tuzun iki katı bedel alınıyordu.

Türk kültüründe tuz ekmek gibi kutsal kabul edilir.Et kokmaya yüz tutarsa tuzla islah edilebilir fakat tuz kokmaya yüz tutarsa çağresi bulunmaz.Yani bir yandan tuz gıda maddesi muhafazasında dezenfekten işleminde mühim bir madde ama onun ötesinde tuzun bozulacak son şey olduğunu belirtmek istiyor.

30 Ağustos 2014 Cumartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı


30 Ağustos Zafer Bayramı



Gücünü adaletinden ve asaletinden alan Türk milleti kendisini tarih sahnesinden silmeye çalışanlara karşı bir başka büyük mücadeleye girişmiştir.
Anadolu topyekun ayağa dikilmiş ve Mustafa KEMAL önderliğinde İnönü’de,Sakarya’da ve nihayet 30 Ağustos 1922’de de Dumlupınar’da bu zorlu ve asil mücadelenin tarihe geçen büyük örneğini sergilemiştir.
İşte bugün bu 30 Ağustos 1922’nin ruhunu bir kez daha hissetmek,milletce kazandığımız bu büyük zaferin coşkusunu bir kez daha yaşamak için bugünü kutluyoruz.

30 Ağustos 1922’nin 92. Yıl dönümünü kutlamaktayız.


Yaklaşık 200 yıldan beri gelen kesin galibiyetin zaferi bu,bu zaferle büyük bir alan büyük bir bölge (yaklaşık 150.000 km karelik bir alan) düşman işgalinden kurtarılmıştır,aynı zamanda bu 30 Ağustos Türk milletinin bağımsızlığını ve istiklalini taçlandıran bir zaferdir.
1919 yılına gelindiğinde yurdumuz nerdeyse baştan sona düşman çizmesi altında çiğnenmekteydi ve hemen her kez artık Türklerin sonunun geldiğini düşünmekteydi oysa milletimizin hala sahip olduğu fakat artık Türkler bitti diyenlerin bilmediği bir kuvvet vardı.Ulu önder bu kuvveti şöyle anlatmıştır;
'Ben 1919 senesi Mayıs içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu yanlız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.İşte ben bu milli kuvvete bu Türk milletine güvenerek işe başladım... 

Aslında düşman birliklerinin çok iyi koruduğu bir cepheye karşı bir taarruz planlanmıştır ve karşı taraf düşman birlikleri kısa süreli bir savaşın olmayacağını ve hatta imkansız bir yenilgi bekliyorlardı.Taarruza çıkan şanlı Türk milleti 5 günlük kısa bir süre içerisinde bu düşman hatlarını aşarak ablukaya almışlar ve düşmanlarının önemli bir kısmı imha edilmiştir.Böyle bir kısa sürede kazanılan büyük bir zaferdir.

Bugün ebedi baş komutan Mustafa Kemal Atatürk ve saygı değer silah arkadaşlarının etrafında kenetlenen milletimizin milli bir temellerini attığı ve Anadolu’daki yüzlerce yıllık Türk varlığına kastedenleri 30 Ağustos 1922’de bozguna uğrattığı gündür.Kutsal vatan topraklarına göz dikenlerin umutlarının söndürüldüğü gündür.Bugün umutların tükendiği bir dönemde Türk milletinin Anadolu’nun bağrında şahlandığı ve Türk tarihinin altın harflerle yeniden yazıldığı gündür.Bu gün Kütahya’da,Eskişehir’de,Sakarya’da,Afyon’da,Dumlupınar’da vatan ve bağımsızlık uğruna şehit olan binlerce kahramanın ruhlarının şad olduğu gündür.Bugün milletimizin vatan uğrunda sergilediği fedakarlığın ve kahramanlığın destanı olan muhteşem zaferin gururunun yaşandığı gündür.Bu zafer aynı zamanda asil Türk milletinin ve onun kahraman ordusunun yılmaz bekçisi olmaya devam edecektir.

19 Ağustos 2014 Salı

Nil Nehri

Nİl Nehri

Nil Nehri

Bundan yaklaşık 15 milyon sene önce yeryüzünde gerçekleşen tektonik plaka hareketleri doğu Afrika'da büyük bir platonun yükselmesine neden olmuştur.Bu plato yaklaşık 965 kilometre çapında ve yaklaşık 1610 metre yüksekliğindeydi.O aşamada bölgede ne bir bu kadar büyük bir göl ve de kuzeye doğru giden güçlü bir nehir vardı.Plato yükseldikçe yan tarafında çatlamalar oldu.Yeryüzünde oluşan bu çatlaklıklar şimdiki adıyla Afrika yarık vadisini oluşturdu.
Bundan 12 milyon sene kadar önce ay dağları vadinin batıda kalan kolunun yakınlarında bir blok halinde yükselmeye başlamış ve de bundan 8 milyon sene önce yarıktaki vadiler su dolmaya başlamış.
Sonra bundan 1 milyon sene önce bu olağanüstü platonun merkezi biraz alçalmış,su ile dolmuş ve  Viktorya gölü oluşmuş.
Son buz devrinin son aşamasında eriyerek geri çekilmenin buzulların serbest bıraktığı su nedeniyle yeryüzü tarihinin çok nemli bir dönemi başlamış.Göller binlerce sene su ile dolmuş ve yaklaşık 13 bin sene önce Viktorya gölünden boşalan su kuzeye yönelerek Nil nehrini oluşturmuştur.
Nil nehri batıda Albert gölüne ulaşarak güç kazandı ve kuzeye doğru akmıştır.Sudan düzlüklerine girmeden önce kendine yüzlerce millik bir alan oluşturdu ve kuzeydeki çöllere vardığında güçlü ve devamı kesilmeyen bir nehir olmuştu.Sonunda da mavi Nil nehri ile birleşerek Mısır çölüne su ve topraktan oluşan değerli bir nimet oldu ve Mısırda yeni bir uygarlık kuruldu 7 bin sene sonra.

Şimdi Afrika deyince ilk akla gelen Nil nehri oluyor hafızalarımızda.6.650 km uzunluğunda bulunan Nil Nehri Afrika'nın doğusunda yer almaktadır ve güneyden kuzeye doğru akmaktadır ve dünyanın da en uzun nehridir.
Yaklaşık 1740 mil iki havzaya sahiptir ve buna göre yaklaşık 4.350 mil iki havzaya sahip olması Amazon dan sonra 3. büyük havzaya sahip nehirdir.Bu bakımdan geçtiği ülkelere hayat verir ve turizm,tarımsal alan,arkeoloji açısından da ilgi çekicidir.
Afrika'nın % 10 u kaplayan bu göl  güneyden kuzeye üç ana kol ile akar.Bunlar Beyaz Nil Nehri,Mavi Nil Nehri ve Atbera Nehridir.


Mısır halkına bu mucizevi nehir sayesinde elektrik üretimi için baraj yapılmış ve tarımsal alan olan yaklaşık 1500 km uzunluğunda ve 10 km genişliğinde bir tarım alnına su vermesi gibi önemli görevleri vardır.

24 Temmuz 2014 Perşembe

Tarih de ilk araç



Tarihimizde ihtiyaçlarımız, her zaman yeni icatları ortaya çıkarmıştır.Taşımada ilk olarak binek hayvanların yerine at arabaları bulunurdu.At arabaları yetersiz kalınca iki tekerlekli bisiklet bulundu.İki tekerlekli bisikletten sonrada hemen üç tekerlekli icat edildi.
Sanayi devrimi gelişti ve buhar bulundu buharlı makinelerin icadından sonra bu makineleri tekerlekli araçlarda denediler.
İlk buharlı araç 1770 tarihinde Cugnot tarafından yapıldı.Böylece otomobilin icadında ilk adım atılmış oldu.Teknolojinin gelişmesiyle de motorlu taşıtlar icat edildi.İlk motorlu taşıt 1885 tarihinde Karl Benz tarafından icat edilmiştir.Bundan yaklaşık bir yıl sonra da motoru atlı arabalara  takarak denediler.
Yapılan bir çok çalışmadan sonra klasik bir aracın yapılması gecikmedi.1891 tarihinde Fransız Rene Levassor tarafından ilk klasik bir araç icat etti.

15 Temmuz 2014 Salı

ilk Ambulans


11.yy. da St.John askerleri,haçlı seferlerinde savaşta zarar görenleri taşımak ve tedavi yerine götürmekle ilgili çalışmalar yapmışlardır ve ilk olarak ta 1487 de malaga kuşatmasında İspanyollar tarafından at arabası şeklinde kullanılmıştır. 
Napolyon'un özel cerrahı Baron Dominique Jean Larrey tarafından,1792 yılında savaşta yaşanan yaralanmaları tedaviye götürme amaçlı yapılmıştır.
Bu araçta bulunan teçhizat sayesinde yaralanmaların hızlı tedavisi amaçlanmıştır.
1796 1797 tarihlerinde İtalya'ya karşı açılan savaşta Napolyon'un isteği üzerine kullanılmıştır.