Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2015 Perşembe

Kepekli Saçlar İçin Doğal Çözüm Önerileri

Kepekli Saçlar İçin Doğal Çözüm Önerileri

Kepekli Saçlar
Kepek; kuruyan saç derilerinin yerine gelen yeni hücrelerin gelmesi ve ölü saç derisinin  pul pul olarak dökülmesidir. Ölü saç derileri hızlı bir şekilde veya yavaş yavaş uzun süre de dökülebilir.  Pul pul olan ölü saç derisi hücreleri olan kepekler tedavi edilmediklerinde çok uzun süre devam eder ve çok çirkin bir görünüme sebep olur. Kepekli saç tedavisinde kepeğe karşı etkili şampuanlar kullanılarak geçici bir çözüm bulunsa da doğal yollar ile hem saç derisini besleyerek hem de yeni saç derisi hücrelerini güçlendirerek sağlıklı bir saç derisine sahip olabilirsiniz.   Ayrıca uygulayacağınız yöntemler ile daha parlak ve daha gür saçlara da sahip olabilirsiniz.

Kepeğe Sebep Olan Etmenler


1 ) Kepek; saçlarını az yıkayan ve saç diplerinde kir birikerek ölü hücreler oluşması ile meydana gelir. Bu nedenle saç temizliğine önem verilmelidir.

2 ) Saç şekillendirme de kullanılan jöle, bryantin, gibi maddeler çok uzun süreler saçlarda kaldığında saç diplerinin hava almasını engelleyerek saç derisinin kurumasına ve kepek oluşmasına neden olur.

3 ) Saç derisinin nemsiz kalması ve kuruması sonucu kepek oluşur.

4 ) Stresli bir hayat sahip kişilerde uzun süreli kepek oluşumu gözlenmiştir.

Kepeklere Karşı Doğal Kür Önerileri


1 ) Limon – sirke ve aspirin kürü

Limon, sirke ve aspirinin toz haline getirilmesi ile yapılan karışımı saç derisine iyice yedirerek saç derinize 30 dakika masaj yapmalısınız. ^0 dakika sonra saçınızı şampuan ile durulayıp bu uygulamayı 5 gün boyunca yaptığınızda kepek sorununuzdan kurtulmuş olacaksınız.

2 ) Soya yağı – biberiye – okaliptus kürü

Okaliptus yaprakları, soya yağı ve biberiye ot yapraklarının zeytin yağı ile iyice karıştırılması ile elde edilen karışım saç diplerine fırça yardımıyla iyice sürülür. Daha sonra tarak yardımıyla saçlar taranarak saç derisine iyice masaj yapılır. Bu uygulama günde 1 saat bir hafta boyunca uygulandığında kepeksiz saçlara kavuşmuş olup, daha gür saçlara sahip olursunuz. Aynı zamanda sağlıklı ve beslenmiş saç derisine sahip olursunuz.

3 ) Yoğurt – kekik ve badem yapı kürü

Nemlendirici özelliğinden dolayı yoğurt içine toz haline getirilmiş kekik ve badem yapını katıp biraz da limon suyu ekleyerek iyice karıştırıp saçlarınıza sürün ve saçlarınızı bir havlı ile 2 saat kadar kapalı tutun. 2 saat sonra  saçınızı şampuanla iyice temizleyin ve bu kürü saçlarınıza 5 gün uygulayın. 5 gün sonunda kepeklerinizden kurtulmuş olacaksınız.

4 ) Karakavak – gül yağı – elma sirkesi kürü



Kepekli saçlar için en etkili yöntemlerden biri olan elma sirkesi, kara kavak otu, gül yağı kürü için bir kase içinde kara kavak otu, gül yağı ve elma sirkesinin içine biraz zeytin yağı ekleyerek iyice karıştırın. Elde ettiğiniz karışımı saçlarınıza sürül saç derinize masaj yapın. 5 dakika 1 sat arasında yapacağınız masajı bir hafta boyunca her gün uygulayarak hem daha parlak saçlara sahip olabilirsiniz hem de kepeksiz saçlarınız olacaktır.

5 ) Limon suyu – sirke – zeytin yağı – badem yağı kürü



Saç diplerinize hem masaj yapmak hem de saç diplerinde bulunan kıl köklerini beslemek için limon, sirke, zeytin yağı ve badem yağı karışımını yaparak günde bir saat saçlarınıza sürerek ve saç diplerinize masaj yaparak beş günde kepeklerden kurtulacağınız gibi kalın saç tellerine de sahip olacaksınız.

Kepek sorununuz için uygulayacağınız doğal kürler ile doğal bir yöntemle saç derinizi tedavi edebilir ve saçlarınızı sağlıklı bir hale getirebilirsiniz. Saç derinizi kepeklerden kurtarmadığınız takdirde saç derinizde yaralar oluşabilir.

31 Temmuz 2015 Cuma

Topraksız Tarım

Topraksız Tarım

http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Bitkilerin toprak yerine içinde erimiş gübre olan su,berlit,top yada volkan tüpü gibi mekanlarda yetiştirilmesine topraksız tarım olarak adlandırılır.
Topraksız tarım yetiştiriciliğinde ortam olarak tor,talaş,ağaç kabuğu,çeltik havuzu,yer fıstığı kabuğu,kum,çakıl,kaya yünü,plastik köpüğü gibi maddeler kullanılabilir.Bu maddeler saksı,plastik torba yada plastik yataklara konulabilirler.
Yetiştirme ortamı olarak kullanılan toprak özellikle örtü altında üretilen yoğun yetiştiricilik sebebiyle kısa zamanda yorulmak tadır.Başkaca topraktan kaynaklanan hastalık veya başka ninotodo olmak üzere zararlılar sebebiyle verim seneden seneye azalmaktadır.Bir süre sonra da o topraktan ekonomik olarak verim kazandırılmamaktadır.İşte bu sebepten dolayı özellikle örtü altındaki tarım gerekli olmaktadır.
Örtü altındaki yetiştirilen domates,salatalık,biber,patlıcan,marul,fasulye gibi sebzelerde yer bera ve karanfil gibi kesme çiçekler topraksız tarım sistemiyle yetiştirilebilir.
Topraksız tarımın,topraklı tarımla yetiştiricilikten farkı yetiştirme ortamı,sulama veya gübreleme yöntemidir.Askıya alma,budama,havalandırma gibi bakım işleri aynıdır.
http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Topraksız ortamda yapılan yetiştiricilikte üretimin,sağlıklı olabilmesi için sistemin iyi kurulmasında büyük önem taşımaktadır.Başlarda yapılacak bir hata bütün emeklerin boşa gitmesine sebep olabilir.
Şimdi topraksız tarım yapılabilmesi gerekenleri dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Topraksız tarım da bitkilere verilen su toprağa süzülebilmesi için kök bölgesinde toplanır.Fazla suyun köklere zarar vermemesi için bir süre sonra süzülüp uzaklaştırılması olmalıdır.Bunu yapabilmek için de ilk iş olarak sera tabanına yüzde 0,5 ile yüzde 1 eğim verilir.İstene eğimin verilmesi için değişik yöntemler yapılabilir.Pratik olarak bir ip,su terazisi ve metre bu iş için yeterlidir.
İp yerden yarım metre yükseklikte sera boyunca çekilir.Su terazisi kullanılarak düz konuma getirilir.Başından ve sonundan zemine olan yüksekliği ölçülür.Eğim verilecek tarafla diğer taraf arsındaki yükseklik farkı istenen eğim oranında ayarlanır.Örneğin seranın boyu 60 metre ise yüzde 1'lik bir eğim için başı ile sonu arasındaki 60 cm yükseklik farkı gerekmektedir.Eğim verme işleminden sonra seranın gübrelenmesi ve sulanmasında kullanılacak depo için eğimin düşük olduğu taraftan seranın bir köşesine çukur kazılır.Çukurun boyutları seranın büyüklüğüne ve kullanılacak deponun kapasitesine göre değişir.Örneğin bir dekarlık serada günlük su ihtiyacını karşılayabilmek için 5 ila 6 tonluk bir depo olmalıdır.Depo poloitilen malzeme ile olabileceği gibi tuğla ile örülüp içi sızdırmayacak şekilde sıvanarak ta yapılabilir.Şimdiden kolay gelsin. 

24 Haziran 2015 Çarşamba

Beyniniz için Yiyin

Beyniniz icin Yiyin

İyi beslenmek sadece fiziksel değil,zihinsel sağlığınız için de gerekli.Zira beyninizde kalbiniz ve kaslarınız gibi besleyici öğelere ihtiyaç duyuyor.Peki,ama sağlam bi kafa için hangi gıdaları tüketmelisiniz?İşte güçlü hafıza,yüksek konsantrasyon ve öğrenme becerisini geliştirmek için tüketmeniz gereken başlıca gıdalar...


http://bilgedayi.blogspot.com.tr/
Tam tahıllılar


Aracınız gibi beyniniz de çalışmak için yakıta ihtiyaç duyar.Beyninizin başlıca yakıt kaynağı glikozdur.Araştırmalara göre,kandaki glikoz miktarının azalmasının dikkat,hafıza ve öğrenme üzerinde olumsuz etki yarattığını gösteriyor.Beyniniz yakıt ihtiyacını karşılamak için glikozu kan dolaşımına azar azar vererek sizi gün boyunca zihinsel olarak aktif kılan düşük glisemikli tam tahıllı tercih edin.Tükettiğiniz ekmek ve makarnanın tam buğday unundan yapılmış olmasına dikkat edin.


http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Omega-3
Omega-3 vücut tarafından üretilmeyen,ancak dışarıdan alınabilen ve yaşamsal öneme sahip yağ asitleridir.Uzmanlar,vücutta omega-3 bağı içeren yağ asidi DNA miktarının düşük olmasının,Alzheime ve hafıza kaybı riskini artırdığını söylüyor.Omega-3 bağı içeren bir diğer yağ asidi EPA da kalp ve damar hastalıklarıyla mücadelede başlıca müttefikimiz.Yağlı balıklarda EPA ve DNA doğal olarak bulunuyor.Bunun için somon,mevsimin de uskumru ve sardalye gibi yağlı balıkları sofranızda eksik etmeyin.Yağlı balıkların yanı sıra keten tohumu ve ceviz de iyi birer omega-3 kaynağıdır.



http://bilgedayi.blogspot.com.tr/


Yabanmersini

Yabanmersini
ABD'deki Tufts Üniversitesin'nin araştırmasına göre A,B,C vitaminleri,antosiyaninler,selenyum,magnezyum,fosfor,bakır ve çingo açısından zengin olan yabanmersini,kısa süreli hafıza kaybıyla mücadelede oldukça etkili.Çalışmalar ayrıca düzenli yabanmersini tüketen çocukların öğrenme kapasitesinin,tüketmeye kıyasla daha yüksek olduğu gösteriliyor.


Domates


http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Domates
Domates de bolca bulunan antioksidan likopen,hücrelere zarar vererek demans (bunama) ve Alzheimer'a neden olan serbest radikallere karşı güçlü bir silah.


http://bilgedayi.blogspot.com.tr/


Siyah firenk üzüm

B vitamini ve folik asit
B6,B12 ve folik asit,kandaki homo sistein seviyesinin yükselmesine engel olarak inme,bilişsel bozukluk ve Alzheimer'ın önüne geçmesiyle biliniyor.Kırmızı et,balık,peynir,yumurta,B12 vitamin açısından zengin gıdalar.


Siyah firenk üzümü
C vitamini,zihinsel açıdan çevik olmanızı sağlıyor.En iyi C vitamini kaynaklarından biri ise Türk mutfağında iç pilav yada aşurede kullanılan frenk üzümü.

http://bilgedayi.blogspot.com.tr/


Kabak çekirdeği

Kabak çekirdeği
Ayçekirdeği kadar fanatiği yok belki,ama faydaları saymakla bitmez.Her şeyden önce güçlü bir hafıza için harika bir kaynak.Her gün bir avuç kabak çekirdeği tüketmek,hafızanızı ve düşünme kabiliyetinizi geliştirmek için günlük çinko ihtiyacınızı karşılamaya yetiyor.



http://bilgedayi.blogspot.com.tr/


Brokoli

Brokoli
Pek sempatik bir sebze olduğu söylenemez ama bilişsel fonksiyonları geliştiren ve beyin gücünü attıran K vitamini açısından çok zengin bir gıda.Evet,beyler:etin yanında patates kızartması yerine haşlanmış brokoli siparişi veren kadınları artık daha iyi anlarsınız.



http://bilgedayi.blogspot.com.tr/


Adaçayı

Ada çayı
Beynin sağlıklı çalışması için gerekli olan gıdalar denince pek akla gelmez.Ancak klinik araştırmalar ada çayının hafıza üzerinde olumlu etkisi olduğu gösteriliyor.Çay ve kahve tüketimini azaltıp ada çayı içmek için harika bir vesile,değil mi?


http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Sert kabuklu kuruyemişler

Sert kabuklu kuruyemişler
Amerikan Journal of Epidemiology'de yayımlanan araştırma,özellikle yaşlılıkta bilişsel zayıflamayı önlemede E vitaminin önemli rol oynadığını gösteriyor.Yeşil yapraklı sebzeler,kuşkonmaz,zeytin,yumurta,tam tahıllılar dışında ceviz,fındık ve badem gibi sert kabuklu kuruyemişler E vitamini açısından son derece zengin gıdalar.

4 Aralık 2014 Perşembe

Öksürüğe İyi Gelen Karışımlar

Öksürüğe İyi Gelen Karışım

Bildiğiniz üzere normal yaşamımızda herkes hasta olabilir.
Bunlardan biri de çok yaşadığımız öksürük yani boğaz iltihap kapması da diyebiliriz.Öksürük genellikle virüs yoluyla bulaşır.
Bu virüsler de yiyeceklerden,içeceklerden,bindiğimiz otobüsten,içtiğimiz sigaradan hava yoluyla veya temas ile insan vücuduna bulaşabilir.
Öksürük asılın da bizim bildiğimiz gibi hastalık değil aksine
bir iyileştirme yoludur.Mikropları akciğerlerimize kadar ilerlememesi için öksürük yoluyla dışarı atılmaya zorlanır.Öksürük sinir uçlarına sinyal
verildiğinde ortaya çıkar.
Lakin öksürük uzun süre devam ediyorsa bilin ki bir şeyler ters gidiyordur.
Doktorunuza başvurmanızı tavsiye eder ve öksürüğe iyi gelen bu karışımı
denemenizi öneririm.

Öksürüğe iyi gelen karışımlar

Siyah turp ve saf bal karışımı
Siyah turp ve saf bal karışımı
Siyah turp ve saf bal karışımı

Hazırlanışı
Turpumuz öncelikle siyah olursa daha faydalı olur.Turpumuzu kök kısmını keserek içerisine bal koyacak şekilde oyuyoruz.
Turpun baş kısmınıda az birşey kesiyoruz.Saf balımızı oyduğumuz kısma döküyor ve az birşey kesdiğimiz baş kısmını bir su bardağına
koyarak yaklaşık olarak 12 saat bekletiyoruz.
Saf bal turpun vitaminlerini toplayarak 12 saat içerisinde kestiğimiz baş kısmından bardağı dolduracaktır.
Bu işlemi aynı turp için iki kere yapabilirsiniz.Zamanla göreceksiniz işe yaradığını ve vücudunuzun düzene girdiğini.
Bir başka karışım da zencefilli çayıdır.

Zencefil öksürüğü hemen kesme özelliğine sahiptir.Zencefil çayı için gereken mazemeler.

Zencefil çayı
Zencefil çayı
  • Zencefil
  • Tarçın
  • Karanfil
  • Limon
  • Saf bal


Hazırlanışı

Kaynatabileceğimiz bir kaba zencefili,tarçını,karanfili su ile karıştırarak kısık ateşte kaynatıp,kaynamaya yüz tutunca limonumuzu atıp
2 dk kadar daha kaynatmalıyız.Sonra içeceğimiz bardağın içine bir kaşık bal ile kaynattığımız karışımın suyundan karıştırıp içiniz.
öksürüğünüzü hemen keseceğinden emin olabilirsiniz.
Lakin bu karışımlar işe yaramıyorsa yani öksürüğünüz sürekli devam ediyorsa hemen doktorunuza görünmenizi tavsiye ederim şimdiden geçmiş olsun.

24 Kasım 2014 Pazartesi

Veremle Savas Egitimi Haftasi

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

(Ocak ayının ilk haftası)

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

 

AMAÇLAR:


·         Öğrencilere sağlık ve hastalık hakkında bilgi vermek.
·         Hastalıklar arasında veremin önemli bir yer tuttuğunu, bu ne­denle özel bir savaş haftası kabul edildiğini anlatmak.
·         Öğrencileri verem hastalığı, bundan korunma ve yakalandığında iyileşme yolları hakkında bilgi sahibi etmek.

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

Verem,eskiden beri bilinen bulaşıcı bir hastalıktır.Çok sinsi,çok da tehlikelidir.Halk arasında ince hastalık olarak bilinir.Vücuda giren verem mikrobu kolay kolay öl­mez.İnsanın zayıf bir anını kollar.Küçük bir üşütme,beslenme yeter­sizliği veya vücut direncinin azaldı­ğı zamanlarda hemen ortaya çıkar.Hastalığın iyileşmesi de uzun za­man alır.Verem bulaşıcı bir hasta­lıktır.Bu nedenle çok tehlikelidir.Her yıl binlerce vatandaşımız bu hastalıktan ölmektedir.Verem hastalığı genellikle akci­ğerlerde görülse de,bu hastalık gırtlak,kemik,idrar yolları ve vücu­dun diğer organlarında da olabilir.
Vereme yakalanan kişi,gün­den güne zayıflar,halsizleşir.En küçük bir harekette çabucak yoru­lur.Özellikle geceleri terler,ateşi yükselir.Kesik kesik öksürürken çoğu kere balgamla birlikte kan da gelir.Hastalık,zamanında anlaşı­lıp tedavi edilmezse hasta ölebilir.
Verem insana çeşitli yollardan geçer.Bu hastalığın mikrobunu ilk olarak 1883 yılında Robert Koch adlı bir bilgin bulmuştur.Verem mikrobu,veremli bir hastaya do­kunmakla,onun yemek takımlarını veya eşyasını kullanmakla,toz ve toprakla,veremli bir ineğin sütünü iyice kaynatmadan içmekle geçe­bilir.
VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI

Verem Aşısı


Veremden korunmak için iyi beslenmeli.Temiz havada dolaş malı.Spor yapmalı.Vücut temizli­ğine önem vermeli.Aşırı yorulmamalı,üzülmemeli,uykusuz kalma­malı.Yiyecek,içeceklerin temiz olmasına dikkat etmeli.Sigara içmemeli.Verem aşısı (BCG) olmalı.Yılda en az bir kere doktor deneti­minden geçmeli.Akciğer filmi çektirmeli.Mikroplu ortamlardan uzak durmalı.Her hastalıkta olduğu gibi ve­rem hastalığı da erken anlaşılırsa,iyileştirilmesi kolaylaşır.İyi beslenme,temiz hava,dinlenme ve veri­len ilâçları zamanında alma hastalığı iyileştirmede çok yararlıdır.Yurdumuzda verem hastalığıy­la savaşmak için 1956 yılında Ve­rem Savaş Derneği kurulmuştur.Bu kuruluşun amacı,halkı verem hastalığından korumak ve hastala­rı tedavi etmektir.Derneğin gezici ekipleri yerleşim birimlerini tek tek dolaşır.Verem hastalığı hakkında bilgi verir.Veremden korunma yol­larını öğretir.Halkı ücretsiz mua­yene eder.BCG aşısı yapar,ilâç dağıtır.Bu hastalığın tehlikelerini iyi bi­len devletimiz,yılbaşını izleyen ilk pazar günü başlayan haftayı Ve­remle Savaş Haftası olarak kabul etmiştir.Bu hafta süresince radyo,televizyon,gazete ve dergilerde veremle ilgili yayınlar yapılır.Okul­larımızda öğrencilere verem hasta­lığının tehlikeleri anlatılır. Bu has­talıktan korunma yolları öğretilir.



10 Kasım 2014 Pazartesi

Besinlerin Saklanmasi ve Besin zehirlenmesi

Besinlerin Saklanması


Besinlerin Saklanmasi
Besinlerin Saklanmasi

Besinlerin saklanmasında en çok başvurulan işlem, yoğunlaştırma, buharlaştırma ya da kurutma yoluyla suyun atılmasıdır.

Suyun atılması, su emen tuzlu maddelerle de sağlanabilir (yemek tuzuyla olduğu gibi). Öteden beri uygulanmakta olan tuza bastırma yöntemi, bu ilkeye dayanır. Herkesin bildiği lakerda ve salamuralar bu yolla hazırlanır. Aynı ilke, şekerle de geçerlidir Bütün meyvelerin şurup, reçel ya da pelte yapılmasında olduğu gibi.

Yağ gibi çabuk bozulabilen bazı bölümlerin de kesilip atılması gerekir. Bazı besinlerin, bakteri ve enzim etkinliğini yok etmek için belirli sıcaklıkta ısıtılması yeterlidir: Süt, bira, şarap, vb. için yapılan pastörizasyon böyle bir işlemdir. Daha yüksek sıcaklıkta, enzimler ve bakteriler, sterilizasyon yoluyla bütünüyle yok edilirler.

Sebzelerde sınırlı bir asitlik derecesi vardır; bu, doğal olarak, bakterilerin yaşamasını önler; hayvansal kökenli yiyeceklerin asitlik derecesi daha yüksektir ve bu yiyecekler, mikroorganizmaların gelişmesine çok elverişli koşullar taşırlar. Saklanmaları çok güç olduğu için tehlikeli zehirlenmelere yol açabilirler. Yiyecekler çok düşük sıcaklıkta tutularak, enzim ve bakterilerin etkinliği önlenebilir.



Besin zehirlenmesi

Mide bulantısı, kusma, iştah yitimi, yüksek ateş, karın ağrısı, mide-bağırsak iltihabı ve ishalle gelişen rahatsızlıkları belirten terim. Besin zehirlenmesi, besinlerdeki mikroorganizmalar tarafından üretilen toksin ve zehirlerden kaynaklanabilir. Yiyeceklere bulaşan bakır ve cıva gibi ağır metallerin ağız yoluyla alınması, bazı mantarların ya da midye gibi doğal zehir kaynaklarının yenmesi de zehirlenmeye yol açar.
Mikroorganizmalar. Yiyeceklere bulaşan mikroorganizmalar üç yolla hastalığa neden olurlar: Bunların birincisi sindirim sistemine bir stafilokok türünün girmesidir. Et, yumurta ve sütte yaygın olarak bulunan Salmonella typhimurium, besin zehirlenmelerinin yüzde 70'ini oluşturur. Besinlere bulaşan stafilokoklar, güçlü bir enterotoksin üreterek, çok sayıda mikroorganizmanın üremesine ve çok etkili bir toksinin üretilmesine uygun bir ortam oluşturabilirler. Ellerinde ya da yüzlerinde stafilokok püstülleri (irinli sivilce) bulunan ve elleriyle iş gören besin işçileri, başlıca mikrop taşıyıcılarıdır. Stafilokokların sindirim sistemine girmesi, mide-bağırsak enfeksiyonuna neden olur. Genellikle ivegen (akut) mide-bağırsak iltihabına yol açar. Tedavide özellikle, ishal nedeniyle sıvı ve elektrolit yitimini gidermek gerekir. Ölüme çok ender rastlanır.
Besin zehirlenmesine yol açan ikinci neden, sağlıksız koşullarda konservelenen besinlere Clostridium botulinum bakterisinin bulaşmasıdır. Bu bakteri konserve kutusunun ya da kavanozunun içindeki oksijensiz ortamda toksin üretebilir; bu toksinler de botülizme yol açar. Botülizm toksini, bağırsak enzimlerine dirençlidir; bağırsaktan emilince, kas işlevini düzenleyen bazı sinirleri felce uğratarak etki gösterir. En tehlikeli etkisi, solunum kaslarını zayıflatarak havasızlıktan boğulmaya yol açmasıdır. Ölüm olaylarının çoğu, toksinin bedene girmesinden sonraki ikinci gün ile dokuzuncu gün arasında görülür ve ölüm oranı % 65'e kadar çıkabilir. At plazmasından hazırlanan güçlü antitoksinler, hastada belirtiler ortaya çıkmadan önce kullanılırlarsa, etkili olurlar. Mide-bağırsak iltihabı belirtisi vermediği için botülizm, besin zehirlenmesi grubunun tipik olmayan bir türüdür.

Pişirilmeden yenilen sebzelerle ya da kaynatılmadan içilen suyla bulaşan Entamoeba histolytica adı verilen birhücreli asalak da besin zehirlenmesine yol açan ücüncü nedendir; özellikle yeni doğmuş bebeklerde görülür; ishal ve kusmayla belirti verir. Besinlerden bulaşan asalak, bağırsaklarda üreyerek yaralaşmalar oluşmasına, amibimsi hareketlerle dokulara girerek kan damarlarının aşınmasına yol açar. Mezenter (bağırsak askısı) damarları aşındığında, asalaklar karaciğere ulaşır ve karaciğer apsesine neden olurlar. İshal ve kusmayla yitirilen sıvı, özellikle bebekler ve çocuklarda ölümle sonuçlanabilir. Şok durumu söz konusuysa kan, serum ve sıvı desteğiyle yatak istirahati en iyi tedavi yoludur. Metaller. Kurşun, cıva gibi ağır metallerin bulaştığı besinlerin alınması da ivegen mide bulantısı, kusma ve ishale, uzun vadede de solunum ve sinir sistemi hastalıklarına yol açar. Belirtilerin ağırlığı besinle alınan metal dozuna, tahriş edici özelliğine ve hastanın beden direncine bağlıdır. Şok durumu kan, serum, sıvı desteğiyle ve yatak istirahatiyle tedavi edilir. Tedavide ayrıca, bu maddelerle birleşerek bedenden doğal yolla atılmalarını sağlayacak maddeler içeren ilaçlar kullanılır.
Doğal zehirler. Zehirli mantarlar, belirli dönemlerde zehir üreten kabuklu deniz hayvanları da besin zehirlenmesine yol açarlar. Mantar zehirlenmesinin başlıca belirtileri terleme, kramplar, ishal, zihin karışıklığı, bazen de çırpınma nöbetleridir. Hastalar genellikle 24 saat içinde iyileşirlerse de, zehirli mantar türlerinin çoğunun yol açtıkları zehirlenmelerde, ölüm oranı % 60'ın üstündedir.
Haziran-ekim ayları,arasında midyeler veistiridyeler sudan zehirli bir kamçılı hayvan türü alırlar; bu organizma, pişirilmeden sonra da yok olmayan bir toksin içerir. Midye ve istiridye besin zehirlenmesinin başlıca belirtileri mide bulantısı, kusma ve karın kramplarıdır; solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüme yol açabilir.

7 Kasım 2014 Cuma

Beslenme Ve Besin Savurganlığı Önleme

BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

(9-16 Ekim)

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin



Amaçlar:

 Besin ve beslenme konusunda çocukları aydınlatmak.
Besin savurganlığının zararlarını açıklamak.


BESİN,BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

Vücudumuzun canlılığını sürdürmesi ve büyüyüp gelişmesi için aldığımız yiyecek ve içeceklere besin denir.Temel besin kaynaklarımız proteinler, karbonhidratlar,yağlar,vitaminler,mineraller,su ve oksijendir.
Proteinler vücudumuzu yeniler, onarır, dinç kılar.Karbonhidratlar ve yağlar vücudumuza enerji verir,hareketimizi sağlar.Vitaminler, mi­neraller, su ve oksijen temel besin­lerin bütünleyicileridir.
Besinlerimizi hayvanlardan, bit­kilerden, topraktan ve havadan sağlarız.
Beslenme; besin alma, özüm­seme ve yaşayabilmek için enerji sağlamadır.Aldığımız besinler,ağ­zımızdan başlayarak vücudumuz­da değişikliğe uğratılır,sindirilir,emilir ve hücre tarafından kullanılır.Artıklar,sidik ve dışkı olarak dışarı atılır.

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin

Beslenme,vücutta bir alış veriş olayıdır.Hücrelerin çalışması, enerji ve besin tüketimine yol açar.Tükenen besinlerin yerine yenileri­nin konulması gerekir.Beslenmek her şeyi yemek de­mek değildir. Besinleri besin değerini bilmeden almaya kötü beslen­me denir.İyi bir beslenme,ancak dengeli beslenmeyle mümkün ola­bilir.
Gereğinden fazla alınan besin­ler savurganlığa yol açar.Bazı kimseler ne kadar çok yerlerse o kadar iyi besleneceklerini sanırlar.Bu doğru değildir.Fazla besinler vücudu yorar,şişmanlığa ve has­talığa yol açar.
Savurganlığın vücuda olduğu kadar ekonomiye de zararı vardır.Aşırı tüketim fiyatlarım artmasına yol açar.Her türlü savurganlık gibi besin savurganlığa da zararlıdır.Bu nedenle evimize fazla değil,ye­teri kadar yiyecek almalıyız.Aldık­larımızı da ölçülü kullanmalıyız.
Her yıl 9-16 Ekim tarihleri ara­sı dünyada ve yurdumuzda Besin,Beslenme ve Besin Savurganlı­ğını Önleme Haftası olarak kutla­nır.
Hafta boyunca okullarda öğ­rencilere besin,beslenme ve sa­vurganlıkla ilgili bilgiler verilir.

31 Ekim 2014 Cuma

Osteoporoz Hastalığı

Osteoporoz Hastalığı


Halk tabiriyle Kemik Erimesi olarak bilinen osteoporoz hastalığı özellikle kadınları tehdit ediyor.Kemik kırıklarına,sakatlıklara hatta ölümlere yol açabilen Osteoporoz hastalığı elli yaşında her üç kadından birinde görülebiliyor.Osteoporoz hastalığı,kalp ve damar hastalıklarından ve kanserlerden sonra en çok bilinen ölüm nedeni olarak kabul ediliyor.Sessiz ilerleyen sinsi bir sağlık problemi olan kemik erimesi Türkiye’de yaklaşık sekiz milyon kişiyi etkiliyor.
Halk arasında söylenen kemik erimesi Osteoporoz hastalığı sanki kemiklerin mum gibi erimesi gibi düşünülüyor.Lakin Osteoporoz hastalığı kemiklerin mineral yoğunluğunun yani iç dokusunun zayıflaması artı içinde kendine göre bir mimarisi olan bu mikro mimarisi bozuluyor ve zaman içinde de bu bozulmaya artan bir kırılma söz konusu oluyor.
Örneğin bir sünger düşünelim ve bu süngerin deliklerini kemik yapısı da yaklaşık aynı görünümdedir.Yani küçük küçük deliklerin büyümesi ile kendi kendine durduğu yerde de kırılabilir.
Kadınlarda biraz daha yaygın olan Osteoporozun sebebi kadınlar menopoz olarak adlandırdığımız sürece girmeleridir.Menopoz adet kanaması ve üremenin sona ermesidir.Buda genellikle 40 ile 50 yaşlarında görülür.Lakin bazılarında 55 yaşında bazılarında ise 40 yaşlarında da görüldüğü olabilir.Bunun sebebi beslenmeden geçer.

Osteoporoz(Kemik Erimesi),Türkiye’de 50 yaşından sonra  her 3 kadından birinde erkeklerde ise her 8 erkekten birinde görülebilen 65 yaşından sonra her 2 kadından biri 5 erkekten birinde osteoporoza bağlı kırık görülebilir.Bunu oranlarsak kadınlarda %80 daha fazla görülür.
Erkeklerde kemik yapılarının daha kalın,kas yapısının daha fazla olması yani kasların kemik üzerinde uyarıcı etkisinin olması sebebiyle kırıkların az görülmesi gözlenmiştir.
Osteoporoz sessiz,sinsice oluşan kişinin fark edemediği bir durum olup menopoz dönemindeki kadınların muhakkak muayene olması kemik yoğun tetkiklerini yaptırması gerekmektedir.
Osteoporoz hastalığı genelde kalsiyum dan fakir,çok yoğun alkol tüketenlerde,sigara içenlerde,kasların zayıf olması gibilerde daha erken ve daha çok görülen bir hastalık türüdür.
Her kırığı osteoporoz hastalığına bağlayamayız.Genellikle kalça kırıkları,el bilek kırıkları,omurga kırıkları,bazı kaburga kırıkları osteoporoz hastalığının kapsamına girer.Böyle bir durumda osteoporoz taraması yapılır.
Kemik sağlığımız için yeterli olacak şekilde d vitamini,kalsiyum ve protein almamız lazımdır.Kalsiyumu bol miktarda içeren süt,yoğurt,peynir,kuru baklagiller,sebzeleri bol bol tüketmeliyiz.
Proteininin az alınması kemiklerde kırılma riskinin fazla olmasına neden olmaktadır.Aynı şekilde fazla olması da öyledir.Bu sebeple yeterli miktarda yani günde kg başına 1gr protein almamız yeterli olacaktır.Şekeri fazla kullanmanız kalsiyum,magnezyum ve çinkonun  vücuttaki emilimini azalttığı için fazla şeker kullanmamanızı tasfiye ederim.
Sağlıklı bir hayat yaşamanız dileğiyle...

19 Ekim 2014 Pazar

Serebral Palsi Hastalığı

Serebral Palsi Hastalığı

Dünya’da doğan her bin çocuktan yaklaşık ikisi,Türkiye’de doğan bin çocuktan da yaklaşık üçü Serebral Palsili olarak Dünya’ya geliyor.
Şanlıurfa’da 400,Muş’ta 370 ve Bitlis’te 300 ve bir çok şehrimizde Serebral Palsili hastalığına yakalanmış çocuk mevcuttur.
Serabral Palsili doğum öncesinde,doğum sırasında veya çok küçükken beynin hasar görmesi sonucu ortaya çıkar.Çocuğun gelişiminde bir farklılık görülürse örneğin üç aylık çocuk başını tutamıyorsa veya altı aylık kendi başına oturamayan çocuk için çocuk doktoruna başvurmak gerekir.Serabral Palsili olan çocuklar için çok yönlü bir rehabilitasyon programı ile sağlanır.Bir doktorlar ekibi ve rehabilitasyon ekibinin çocuğu değerlendirip takip etmesine ihtiyaç vardır.
Bu uzmanlar çocuk Nörolagu,çocuk Ortopedisti,çocuk Fizyoterapistin den oluşabilir.
Aile uzmanların tavsiyelerine göre çocuğunu evde çalıştırarak gelişmeyi hızlandırır.
Serabral Palsili çocuğun Fizyoterapi, rehabilitasyon ve özel eğitimi için ne yapılması gerektiğini çocuk doktoru anlatır.Doktorun yönlendirmesiyle sağlık kurulu raporu alınır ve bu raporla rehberlik araştırma merkezlerinde değerlendirme sonucu rehabilitasyon ve özel eğitim bedeli devlet tarafından karşılanır. Fizyoterapi ve rehabilitasyon sayesinde çocuğun vücut kontrolü artar,kasları güçlenir,dengesi sağlamlaşır,hareketliliği artar.Çocuğun kullanması gereken yardımcı cihaz veya ortez varsa bunların nasıl kullanılacağı ailesine öğretilir.Eklem ve kemiklerde görülebilecek şekil bozukları önlenebilir,bazı sorunlarda ise ortopedik ameliyat gerekebilir.
Özel eğitim sayesinde öz bakım becerilerini kazanır,okul derslerinde başarısı artar,sosyal hayata bağlanır.

Bunlardan başka çocuğu günlük hayatta yalnız bırakmamak,sokağa çıkarmaktan çekinmemek,tiyatroya veya sinemaya götürmek,çocukların arkadaş edinmesini sağlamak ve okula göndermek iğleşmelerine destek sağlar.Arkadaşları ile beraber olan çocuğun isteği ve hareketliliği artar,egzersizine daha istekle yaklaşır,gelişmenin önü açılır.Akranları ile rekabete girmesi sonucunda gelişmeler sağlanır.
Serabral Palsili bazı çocuklar tekerlekli sandalye kullanır.Bazıları yürüteç,bazıları baston kullanabilirler.Bazı çocukların konuşmasını anlamak zor olabilir.Bazıları hiç konuşamayabilir. Serabral Palsili çocuğun durumu kötüleşmez.Ama düzenli Fizyoterapi ve  rehabilitasyon çalışmaları ve doktor kontrolü gerektirir. Serabral Palsi okula gitmeye,arkadaşlıklara ve eğlenceye engel olmaz. Serabral Palsili çocuklar bir çok şeyi yapabilirler ama bazılarında zorluklar yaşanır.Sosyal yaşam alanlarını,mahalleleri,sokakları ve kaldırımları rampalarla düzenlemek hayatı kolaylaştırır.Oyun parklarını ona göre düzenlenmiş görmek onu mutlu eder ve hayat katar.Onlara sabırlı yaklaşmalı,konuşması ve hareket etmesi için zaman tanımalısınız.

Radyo-Televizyon programcısı,Baterist ve Kanuni çalabilen,Bilgisayar Mühendisi,İngilizce öğretmeni ve bir çok meslekte kendini geliştirmiş Serabral Palsili hastası olan evlatlarımız vardır.Siz isterseniz olacağından kuşkum yok…

17 Eylül 2014 Çarşamba

Baş Ağrısı

Baş Ağrısı

Hemen herkesin baş ağrısı var diyebiliriz.Kimileri doktora koşar kimileri de kendi yöntemleri ile ağrı kesici alarak halletmeye çalışırlar.Aslında bu yaptığımız yanlış olduğunu biliriz ama bile bile uygularız.Baş ağrıları genelde üst bölgelerinde olabildiği gibi yüz kısımlarda da görülebilir.Baş ağrıları bir hastalığın nedeni olabildiği gibi kendi de hastalık olabilir.Bazen bir saat gibi kısa süren baş ağrıları bazen de haftalarca sürebilir.
Baş ağrıları çok çeşitlidir.Bunlardan bazıları;

Gerilim Baş Ağrısı

Gerilim baş ağrısı,insanlar stres yaptıkların da gerilirler buna belli kişilik özellikleri eklendiğinde yani bazı insanlar hayatı daha detaycı,sorunluluk alan,hayatı çok rahat algılamayan,çok rahat yaşamayan kişilikli insanlarda stresle birlikte gerilim baş ağrısı meydana gelir.
Bazı insanlar gerilim anında çevresine zarar verir yani bağırıp çağırarak rahatlamaya çalışırlar,bazıları da yaşadıkları stresi,öfkeyi  içlerine atarak kanser olabilirler.Ama daha çok gerilim baş ağrısında diş sıkma olayı görülür yani birine sinirlenip,öfkelendiğiniz de isteksiz olarak dişinizi sıkarsınız.Bu diş sıkma ile bütün kafa bölgesinin kaslarında spazma neden olur,çünkü dişimizi isteksiz ve sert bir şekilde sıktığımız için o kasları zorlarız ve spazm neden olur bu spazm da kafatasındaki saçlı bölgenin gerilmesine neden olur buda kafamızı sanki sıkıştırıyor gibi bir hisle birlikte gerilim baş ağrısına neden olur.Ülkemizde yapılan araştırmaya göre 12 ile 18 yaşlarda bu tür gerilim baş ağrılarının çok görüldüğü rastlanmıştır.Bunun nedeni özellikle lise çağında sınav stresi,ergenlik ile hormon değişikliği olduğu saplanmıştır.

Migren Baş Ağrısı

Migren genellikle baş ağrısı olarak bilinse de sadece baş ağrısı olmayan bulantı,kusma,bağırsak hareketleri ile sorunlar,görmede bozukluklar,gözün önünde ışıklı noktalar,bir tarafta güçsüzlük uyuşma hatta geçici felce kadar çok değişik hastalıkları içeren bir hastalıktır migren.
Migrenin özelliği ataklar halinde gelir ve kişi kendini kötü hisseder.Sadece baş ağrısından değildir bu kötülük;bunaltı genel vücutta yorgunluk hissi,ruh halinde değişiklik bulgular da eşlik eder bu ataklara,bu ataklar devam eder ve her şey sonra normale döner.Ataklar sırasında vücut alt üst olur ve sonrasında her şey normale döner.Migrenin en çok rastlanan grup genç kadınlardır.Nerdeyse 30 yaşındaki her üç kadında birinde migren vardır.Ama küçük çocuklar da ve erkeklerde de görülebilir.

Küme Baş Ağrısı

Daha çok erkeklerde görülen çok şiddetli bir ağrıdır ki hastayı intihara bile sürükleyebilecek kadar şiddetlidir.Genellikle göz veya alın bölgesinde görülen küme baş ağrısı,mevsimsel olarak çok rastlanır.O kadar şiddetlidir ki kişi yerinde duramaz.Gözünüzü oyuyormuş hissini kaptırabilen,gün içerisinde şiddetli ataklar halinde gelebilen ve aylarca devam edebilen bir hastalık türüdür küme baş ağrısı.Özellikle gece meydana gelen küme baş ağrısı gözde sulanma,kızarma,burun tıkanıklığı,burun akması gibi belirtiler gösterebilir.Ağrı bıçak gibi birden kaybolur ve kişi tamamen normale döner.

12 Eylül 2014 Cuma

Grip Nezle

Grip,Nezle

Grip Nezle


Grip,tıp dilinde influenza ile adlandırılan bir virüs ile oluşan,üst solunum yollarını tutan bir enfeksiyon hastalığıdır ve solunum yolu ile bulaşır.Belirtileri;baş ağrısı,aşırı yorgunluk,burun akıntısı ,hapşırık,kuru öksürük ve kas ağrılarıdır.Mide bulantısı ve kusma özellikle çocuklarda görülebilir.Ateş çoğu kez 38 derecenin üzerine çıkar.Bu belirtiler genellikle 2-3 günden sonra hafifler.

Grip ve nezle hastalığı 

Genellikle aynı kabul edilir lakin bu bir yanlış teoridir.Nezle veya soğuk algınlığı dediğimiz hastalık daha çok hapşırık,burun akıntısı,hafif bir kuru öksürük,hafif bir ateş görülebilen ayakta geçirilen bir hastalık türüdür.Lakin grip hastalığı yüksek ateş,ciddi kas ağrıları özellikle sırt ve bacak ağrıları olup,hastayı yatağa düşüren şiddetli bir hastalık türüdür.Yani bu açıklamadan kısaca şunu söyleyebiliriz ki grip hastalığı nezleye göre daha şiddetli ve kas ağrıları yapan bir hastalıktır.
Grip genelde bir hafta veya iki haftada geçen bir hastalıktır ama bazen çok ciddi sonuçlarla karılaşabiliniyor.Mesela solunum yolunu tutan bir virüs olduğu için hastanın seyri sırasında eğer solunum zorluğunda bir şiddetlenme var ise,ateş daha da şiddetleniyorsa,öksürüğe balgam ekleniyorsa burada bir akciğer enfeksiyonundan şüpelenebiliriz.Bu duruma virüsün kendiside neden olabilir yada bakteriler eklenerek de olabilir.Yatalak hastalarda bu durum ölüme kadar gidebiliyor.Bunun dışında kaslarda enfeksiyon yapabilir yada kalp de enfeksiyon yapabilir.
Grip yukarıda da dediğim gibi solunum yolu ile bulaşır genelde,yani hasta kişilerin öksürük,hapşırık yoluyla dışarıya bu virüsü damlacıklarıyla atarlar ve birkaç metre yakınındakilerde  hava yoluyla çok rahat bu hastalığa yakalanabiliyor.Bir diğer bulaşma yolu ise eşyalar ile bulaşabilir.Hasta kişinin kullandığı eşyaları ortak olarak kullanılması ile bulaşır.Mesela havlu,kapı kolları,hasta kişi hapşırdıktan sonra ellerini yıkamayarak biri ile tokalaşması ile de bulaşabilir.
Doktora gitmek yerine evde kendiliğimizden antibiyotik ilacı içerek geçirmeye çalışırız hastalığımızı.Öncelikle şunu söylemem gerekiyor ki başta da dediğim gibi bu bir virüs hastalığı antibiyotik ise bakterileri yok etmede kullanılır yani grip olunca doktorlar grip ilacının yanında birde antibiyotik yazarlar bunun nedeni hastalığa bakteriler eklenerek daha da şiddetlenmesini önlemektir.Kendi yöntemlerini kullanmak istiyorsanız bunu bol su içmek,kendinize izin vererek iki veya üç  gün olarak dinlenmek,beslenmenize dikkat ederek yapabilirsiniz.
Grip tarihte bir çok ciddi salgınlara neden olmuştur.Örneğin 1918 de 1. Dünya Savaşında İspanyol salgını olarak bilinen grip pek çok askeri öldürmüştür.Hatta bu sayı savaşta şehit düşenlerle eşdeğer diyebiliriz.Bunun dışında her yıl ayrıca mevsimsel salgın yapan bir virüs türüdür.Peki neden salgın yapar diye sorduğumuzda; virüs kendi yapısal özelliğinden dolayı sık değişikliğe uğruyan bir virüs türüdür yani üzerinde bulunan proteinlerde sık sık değişikler meydana gelir bu meydana gelen değişikler her sene farklı bir salgına neden olur ama yine  influenza virüsüdür.Ama bazen de çok büyük değişikler yapabiliyor o zaman da böyle milyonlarca kişinin ölümüne neden olunabiliyor.
Bazı virüslerin özelliği sadece insanlarda değil hayvanlarda da salgın yapabiliyor bunun örneğinini ülkemizde yakın zamanında görmüşüzdür ;kuş gribi,domuz gribi gibi.
Salgınlarla seyrediyor dedik yani bunlar sağlıklı kişilerin hasta olmasına neden oluyor,bu kişiler sağlıklı olduğu için çalışan kişiler oluyor buda dolayısıyla bir iş gücü kaybına neden oluyor.Yaklaşık her yıl Dünya’da 100 milyon kişinin bu hastalıktan etkilenecek olduğunu düşünecek olursak yılda ortalama 80 milyon iş gücü kaybına neden olduğu görülmüştür.

Gripten korunmak için genel önlemleri almak gerekir.Birinci önlem hasta kişinin başkasına bulaştırmamasına çalışmasındır,maske kullanabilir,ellerimizi sürekli yıkamak önemlidir,hasta kişi ile ortak eşyaları kullanmamalıyız,kapalı ortamların sık sık havalandırılmalı,sağlıklı kişilerinde el yıkamaya özen göstermesi gerekmektedir ve grip aşısını zamanın da olmaktır.

10 Eylül 2014 Çarşamba

Şeker Hastalığı



Şeker Hastalığı

Şeker Hastalığı


Yüksek tansiyon kadar sık görülen ve kontrol altına alınmadığı zaman benzer şekilde vücudunuza zarar veren bir başka hastalıkta diyabet yani şeker hastalığıdır.
Vücudumuzun işlevlerini yerine getirebilmesi için başlıca enerji kaynağı glikoz adı verilen bir tür şekerdir.Yediğimiz besinlerin tümü sindirim sistemimizde işlenerek glikoza dönüşür,kana geçer ve kandan hücrelere geçerek enerji olarak kullanılır.Glikozun hücreler tarafından kullanılamaması ve birikmesi sonucu kanda şeker düzeyleri yükselir.Bu durum diyabet yani şeker hastalığı olarak adlandırılır.Yükselmiş şeker düzeyleri özellikle damarlarda hasarlar oluşturur.Bazı kişiler şeker hastalığı gelişmesi açısındadır.Bunlar ailesinde şeker hastalığı bulunanlar,40 yaşının üzerindekiler,fazla kilolu olanlar,tansiyonu ve kan yağları yüksek olanlar ve 4 kg üzerinde bebek doğuran kadınlarda şeker hastalığı daha fazla görülür.
Şeker hastalığın belirtileri çok su içme,çok idrara çıkma,sık acıkma,aç kalındığında ellerde titreme,ter basması,çarpıntı, çabuk yorulma,yaraların geç kapanması ve sık infeksiyon geçirmesidir.Bu belirtilerin bir yada bir kaçı sizde varsa şeker hastalığı açısından risk altında olabilirsiniz.
Bir kişinin şeker hastalığı olup olmadığı açlık kan şekeri ölçülerek veya şeker yükleme testi yapılarak anlaşılır.Açlık kan şekeri 8 saat aç kaldıktan sonra sabah alınan kandaki şeker düzeyidir.Açlık kan şekerinin normal olması şeker dengesinin tamamen sağlıklı olduğunu göstermez.Bu nedenle yemekten 2 saat sonra ölçülen toplu kan şekerine de bakılması gerekir.Toplu kan şekeri ölçümü şeker yükleme testi ile yapılır.Şeker hastalarında kan şekerinin yüksek olması aynı yüksek kan basıncında olduğu gibi damarlarda hasara neden olur.Bu da kalbi,beyni,böbrekleri,gözleri yada bacakları besleyen damarları etkileyebilir.
Şeker Hastalığı
Şeker Hastalığı

Şeker hastalarında kalp hastalığı,kalp krizi veya felç geçirme riski yüksektir.Böbrek hasarı sonucu diyalize kadar giden böbrek yetmezliği gelişebilir.Gözlerde gelişen hasar sonucu bulanık yada az görme veya körlük meydana gelebilir.Şeker hastalığında sinirlerde de hasar görülür.Sinir hasarı el ve ayak parmaklarında,kollarda veya bacaklarda uyuşmaya,karıncalanmaya,halsizliğe ve yanma hissine neden olabilir.Sinir hasarı dikkat edilmeyen yaralar veya iltihap sonucu özellikle ayaklarda ciddi yaraları ortaya çıkarabilir.Bu yaralar ayağın yakut bacağın kesilmesine kadar çok önemli sonuçlar doğurabilir.
Şeker hastalığına bağlı oluşabilecek hasarları geciktirmek için öncelikle açlık ve tokluk kan şekeri ve bununla birlikte doktorunuzun ölçtüreceği Hemoglobin A1C laboratuvar değerinin kontrol altında tutulması gerekir.Bunun için kan şekerinizi sık sık ölçmelisiniz.Ayrıca doktorunuzun verdiği beslenme önerilerine uymalı,ideal kilonuzda kalmaya dikkat etmeli,spor yapmalı,ilaçlarınızı düzenli olarak kullanmalı,ayak bakımına dikkat etmeli,düzenli olarak göz muayenenizi yaptırmalı,kalbinizi ve tansiyonuz u düzenli olarak kontrol ettirmelisiniz.
Yüksek tansiyon ve şeker hastalığı ömür boyu devam eden hastalıklardır,ancak yaşam şeklinde yapacağınız değişikler ve ilaç tedavisi ile bu hastalıkların vücudunuzda yapacağı hasarları geciktirebilir,hatta önleyebilirsiniz.

Unutmayım sağlıklı bir yaşam sizin elinizde…

8 Eylül 2014 Pazartesi

Sigaranın Zararları

Sigaranın Zararları

Sigaranın Zararları
Sigaranın Zararları
Sigara bundan yaklaşık 5700 yıl öncesi tarihine kadar dayanmaktadır. O yıllarda resmi ve dini törenlerde,büyü yapımında kullanılmaktaydı.Daha sonra Amerikalıların tütün yaprağına sarıp içmeleri ile devam edip günümüze kadar içicilerin özenti ile çoğalmasına neden olmuştur.
1492 yılında Kristof Kolomb'un Amerikayı keşfinden sonra,Avrupa ve Amerika arasındaki köprüler atılınca Avrupa kıtasına yayılmaya başlıyor ve en önemlisi bu işin bir ticari hale gelmesini Fransızlar başlatıyor.Çünkü Fransa'nın Portekiz büyük elçisi Jean NİCOT o zamanlar bu tütün yaprağını,sigarayı Fransa kraliçesine başı ağrıdığından dolayı getiriyor ve Fransa kraliçesi bu tütünü içince baş ağrısı geçiyor.Fransa kraliçesi tarafından Jean NİCOT ödüllendiriliyor.Daha sonra Fransızlar bunu ticarete döküyor.Sigaranın zararı olan nikotinde Jean NİCOT'un soy isminden gelmektedir.Daha sonra sonra tütün sarma makinaları icat ediliyor.Sonra Osmanlıya geçiyor bu alışkanlık.Osmanlının içindeki Rumlarda bunu tam bir ticaret haline getirerek Afrika'ya satmaya başlıyor ve iş çok büyük bir piyasaya yayılıyor.Tabi o zamanlar bunun sağlığa zararlı olduğu,bunun kötü bir şey olmadığını düşünerek gittikçe yayılıyor ve ticaret haline geliyor.
1960 lı yıllarda sigaranın zararlı olduğu anlaşılıyor yasaklamalar ve kısıtlamalar başlıyor.Dolayısı ile bu kadar geç fark edildiği için Dünya genelinde yayılıyor ve öldürücü hale geliyor.
Dünya üzerinde yaklaşık olarak 1 milyar insan sigara bağımlısı.Dünya'da her sene 5 milyon insanın sigaradan öldüğü,bu ülkemizde de yaklaşık olarak 100 ila 150 bin insan olduğunu biliyoruz.Bunu bile bile kendimizi kandırarak sigarayı bırakmamız imkansız geliyor.Aslında çok kolay yolu var sigarayı bırakmanın,Öncelikle kafamızda psikolojik olarak bitirmeliyiz yani kendimize ben bunu bir daha içemeyeceğim,bana ve çevreme zarar veriyor demeliyiz.İrademize sahip çıkıp kendimizi bir kaç gün tutarsak hiç bir ilaç,yöntem kullanmadan sigaradan kurtulabiliriz ve sağlıklı bir şekilde yaşarız.

Sigaranın zararları;
Sigaranın Zararları
Sigaranın Zararları


  • Öncelikle hepimizin bildiği gibi kanser yapıcı zehirlere sahip olması.
  • Kilo kaybına neden olur.
  • Sigara kullanan kişilerde akciğer işleyişi bozulur ve kolay enfeksiyon kapıp hastalanmamıza neden olur.
  • Sigara içerisinde bulunan karbonmonoksit kandaki oksijeni yok eder ve bu da damarların kolestrol depolamasına yani kalp krizi riskinin artmasına neden olur.
  • Yemek borusu ve mide ülserine neden olur.
  • Ağız kokusuna ve diş sağlığında ciddi bozukluklara neden olur.
  • Beyin hücrelerini zarar görmesine ve bu sebepten dolayı Alzheimer dediğimiz unutkanlık hastalığına neden olur.
  • Burnumuzun koku almasını zayıflatır.
  • Gözlerimizde katarak oluşmasına neden olur.
  • Bayanlarda rahim ve yumurtalıklarına zarar verir.
  • Erkeklerde iktidarsızlık,ereksiyonda azalma gibi etkileri görülür.
  • Yorgunluk hissi verir
  • Sigara içenlerde stres ve uykusuzluk görülür.
  • Şeker hastalığına neden olur.
  • Deri sarkmasına ve bozulmasına hatta sigara kullanan kişilerin yaralarının zor iyileştiği görülmüştür.
  • Baş ağrısı yapar.
En başta da bahsettiğim gibi sigara Amerika'da icat edilmiş ama git gide sigara kullanımı azalıyor.Hatta Dünya üzerinde bir azalma var.Lakin bizim ülkemizde tam tersine azalma yerine kullanmada çok talep var ve git gide artıyor.ABD tarım bakanlığına göre Dünya üzerinde sigara tüketimi yaklaşık % 4.12 bir oranla azalma görülmüştür.Ülkemizde ise sigara kullanımı yaklaşık % 58.12 bir artış görülmüştür.
Sağlıklı,mutlu huzurlu bir yaşam için sigarasız bir TÜRKİYE.

2 Eylül 2014 Salı

Kalbin İç Yapısı 4

KALBİN VENLERİ(VENAE CORDIS)

Üç grupta toplanır.

Sinus coronarius

Yaklaşık 2-3 cm uzunluğunda olup,sulcus coronarius’un arka bölümünde,soldan sağ doğru seyreder.Kalbin venöz kanını büyük bölümü (yaklaşık % 75) taşır.Sağ ventrikül’ün ön bölgesinin küçük bölümü,her iki atriyum’un küçük bölümleri ve sol ventrikül’ün küçük bir bölümü hariç,tüm kalpte venöz kanı sağ atriyum’a getirir.
Ostium sinus coronariidenilen ağzı,sağ atriyum’un arka duvarında,ostium venae cavae inferioris ile ostium atrioventriculare dextrum arasındadır.Ostium’da,valvula sinus coronarii(Thebesian kapağı) denilen bir semilunar kapakçık bulunur.

Sinus coronarius’a açılan venler

v.cardiaca manga(v.cordis manga,v. İnterventricularis anterior);en büyük kalp venidir.Apex cordis’te başlar.Sol koroner arterin dalı olan r.interventricularis anterior’la birlikte,sulcus interventricularis anterior’da yukarıya doğru seyreder.Sulcus coronarius’ta ramus circumflexus’a eşlik eder.Sinus coronarius’a sol ucundan açılır.Sinus coronarius’a açılan en büyük vendir.
v.cardiaca parva(v.cordis parva);sağ atriyum ile sağ ventrikül arasında,sulcuscoronarius’un arka bölümünde,a.coronaria dextraile birlikte seyreder.Sinus coronarius’a sağ ucundan açılır.
v.cardiaca nedia((v.cordis media,v. İnterventricularis posterior);apex cordis’te başlar.Sağ koroner arterin dalı olan ramus interventtricularis posterior’la birlikte,sulcus interventricularis posterior’da yukarıya doğru seyreder.Sinus coronarius’a sağ ucundan açılır.
v(v).ventriculi sinistri posterior(es);sol ventrikül’ün diyafragmatik yüzünün venöz kanını taşır.
v.obliqua atrii sinistri (Marshall veni);sol atriyum’un arka yüzünde aşağı doğru seyreder.Venin yukarıya doğru devamı olan fibröz yapıdaki ligament,v.cardinalis communis sinistra’nın (Cuvier’in sol kanalı)kalıntısıdır.Ligament,seröz perikardiyum’da plica venae cavae sinistrae denilen bir plika oluşturur.

Vv.cardiacae minimae (vv.cordis minimae,Thebesian venleri)

En fazla sağ atriyum’a olmak üzere tüm kalp boşluklarına açılır.Miyokardiyum’daki kapiller yataktan başlarlar.Kalp boşluklarında miyokardiyum’a kan taşıdıklarından,miyokardiyum’un kollateral sirkülasyonunda önemlidirler.

V(v).ventriculi dextri anterior(es)

(vv.cardiacae anterriores,vv.cordis anteriores)

Sağ ventrikül’ün ön bölümü drene eden bu venler,direk olarak sağ atriyum’a açılırlar.

KALBİN İÇ YAPISI 5

31 Ağustos 2014 Pazar

İnce Bagırsak İltihaplanması

İNCE BAGIRSAK İLTİHAPLANMASI

ENTERİT

İnce Bagırsak İltihaplanması
ince bagırsak

Her gün tüm yediğimiz ve içtiğimiz şeylerin geçtiği ince bar- saklarımızın herhangi bir kısmı veya pek çok kısmı, gıdalar içinde ezilmeden gelen sert şeylerle çizilebilir veya alman bazı ilaçlar bar- sakları tahriş edebilir. Çizilen veya tahriş olan kısımlara çeşitli mikroplar yerleşir ve çok nazik olan Bagırsaklarımız o kısımların­dan iltihaplanır, hastalanır.
İnce Bagırsak yer yer iltihaplanınca :
                O kısımlardan gaita geçerken sürekli karın ağrısı yapar, hastanın zaman zaman ateşi yükselir.
                Sık sık büyük apteste çıkma ihtiyacı duyulur. Hasta bazen ishal, bazen peklik çeker.
                Gaita nisbeten cıvık olur ve zaman zaman üzerinde yer yer stimükvari veya yumurta akı gibi kısımlar, bazen de kan çizgileri görülür.
Hastalık önce hafiften başlar, zamanında tedavi edilmezse sü­reğen hal alır.
İnce Bagırsak iltihabı:
                Beslenme hataları, yenilen şeyler içinde mide - barsağı çi­zen şeylerin çok olması.
                Zayıflama için kepek ve benzeri sert şeylere havi şeylerin çok ve sürekli kullanılması.
                Sık sık ve fazla miktarda soğuk su, soğuk bira, dondurma, alma.

                Uzun süre peklik giderici veya diğer hastalıklar için alman baz ıilaçlann karsakları tahriş etmesi gibi nedenlerden olabilir. Bilhassa hastalandıktan sonra bu gibi şeylere dikkat etmeli ki kısa sürede tedavi imkânı olsun. '

İNCE BAGIRSAK İLTİHAPLANMASI TEDAVİSİ


Enterit yani ince Bagırsak iltihabının tedavisi çok yönlü yürü­tülür.
A.                BESLENME
Sürekli çalışan bagırsaklarımızın hem çalışması ve hem de ken­di kendini tamir edebilmesi için günlük beslenmelerde bagırsaklarımıza yardımcı olmamız gerekir. Bunun için:
                Hasta kabil olduğu kadar yatakta dinlenmeli. Ayaklar ve karın sıcak tutulmalıdır.
                Bir iki gün tüm yiyecekler kesilmeli sadece içersine ince kıyılmş havuç ve az lahana konmuş bol sulu pirinç çorbası ver­melidir. Çorbaya limon ve tuz katılır.
                ikinci gün çorba yanında 1 - 2 subardağı dolusu yoğurt da verilmeye başlanır.
                Üçüncü ve dördüncü günden itibaren yukarkilere ilaveten biraz beyaz peynir, 50 gr. yağsız ızgara et veya suda haşlama tavuk, balık verilir. Bunlarla birlikte patates püresi (yalnız ağızda iyi gezdirdikten sonra yutmalı) de verilmelidir.
Bu arada daha ilk günden itibaren çorba yanında, suyu bol ayva kompostosu da verilir.

sifali bitkiler
sifali bitkiler

B.                ŞİFALI GIDA VE BİTKİLER
ince bagırsak iltihabın tedavi etmek ve önlemek içip aşağdaki yiyecek ve şifalı bitkilerden yararlanmalıdır.
I — ENTERlT'TE FAYDALI GIDALAR
a) Balkabağı :
Balkabağı hem bagırsak iç yüzeyini zamk gibi sıvamak ve hem de bol A vitamini ile bagırsak yaralarının çabuk iyileşmesini sağla-
mak suretiyle çok faydalıdır. Gaitanın bagırsaklarda kolayca kayma­sını temin eder. Böylece yaralı kısımlar fazla zarar görmez.
Bagırsak hastalanınca veya hasta olmaması için sık sık balka­bağı yenmelidir. Balkabağı bol sulu pişirilir ve her öğün suyu ile birlikte mutlaka bir tabak dolusu yenir. Ilık ılık yemelidir. Bilhas­sa akşam yemeklerinde bol sulu 1 tabak yemelidir. Bagırsak iltiha­bına hiç bir zararı olmaz, çok faydası olur. Bazı kimseler kabağı ağızlarında fazla çiğnemeden, tükrükle karıştırmadan yerler, on­larda mide yanması ve gaza neden olur.
                Havuç:
Yaşlılarda, bebeklerde ve çocuklarda görülen ishal, ince bagırsak iltihabı, peklik gibi tüm bagırsak rahatsızlıklarını geçirmede çok yararlıdır.
Havuç ya 1 fincan taze suyu çıkartılarak, hastanın çorbasına karıştırılmak suretiyle verilir veya çok ince kıyılan havuç pirinçle birlikte çorba şeklinde haşlanır. Her iki halde de mide ve bagırsaklara zarar vermez, çok yarar sağlar.
                Lahana:
Lahanada U vitamini vardır, bu vitamin mide ve bagırsak iç yü­zeyi için çok gereklidir. Mide ve bagırsaklarımızın hasta olmaması, hastalandıktan sonra çabuk iyileşmesi için, hastanın çorbasını avuç içi kadar laha ince kıyılarak atılır ve pirinçle birlikte haşlanması sağlanır. Kabilse 1 tatlıkaşığı çiğ lahana suyunu çıkartıp, pişmiş çorbaya ateşten indikten sonra katılırsa daha yararlı olur. En iyisi pirinç çorbası içine 1 havuç + Avuç içi kadar lahana koymalıdır.
                Muşmula ve ayva :
Bunların çekirdek ve sert kısımları çıkartılarak şekerli suda pişirilir ve süzgeçten geçirilerek püre haline getirilir ve hastaya daha ilk günden, günde 1 yemekkaşığı verilir. Her iki meyve bagırsak çalışmasını düzene sokar, enterit ve diğer bagırsak rahatsızlıklarının geçmesini sağlarlar.
Çocuklu evlerde sert kısımları çıkartılmış ayva ve muşmula, bol şekerle marmelat yapılır ve lazım olduğu aylarda kullanılır.

Sedef Hastalığı

Sedef Hastalığı

Tatlı su hayvanlarının kabuk içerisinde bütünleşen genellikle beyaz ve parlak olan iç kısmına sedef deriz.Sedef genellikle yumuşak bir bölge seçer kendine yani insan vücududa bir yumuşak bölge olduğu için bu bir hastalık yaratır ve adına da sedef hastalığı deriz.
Sedef hastalığı,yer hastalığı içerisinde sık görülebilen hatta Türkiye’de yaklaşık olarak 700.000 insanı etkilediğini ve hatta Dünya üzerinde de 125 milyon sedef hastalığına yakalanmış insan bulunmaktadır.
Genetik yatkını zemininde bir tetikleme ile ortaya çıkabilen bu hastalık ömür boyu sürebiliyor.Yani tetikleyici dediğimiz şeyleri kısaca özetlersek günlük hayatta kullanabildiğimiz ağrı kesicilerden,belli yaş gruplarının kullandığı tansiyon ilaçları,bazı romatizma ilaçları veya bir iltihaplı hastalık geçirdiğinizde bu tetikleme ortaya çıkabilir.
Genellikle stres ten geçen bu hastalık yüksek ateş gibi hastalıktan da kalıcı bir özelliği vardır.17 Ağustos döneminde evleri yıkılan yani bir çok stres yaşayanlarda görüldüğü gibi,boşanmalar sonucunda yaşanan stres,ciddi iş sıkıntısı çeken kişilerde,maddi sıkıntı yaşayan kişilerde görülebilir.Yani kısacası stres de çok fazla rastlanan bu hastalığa yakalanmanız için bir genetik yatkınlığınız olması gerekmektedir.
Sedef hastalığı,kadın erkek ayrımı yapmayan,nedenleri henüz tespit edilemeyen genellikle 20 yaşların sonuna doğru 28,29 yaşlarında oluşabilen hayat boyu devam edebilen genetik yapısında olan kişilerde daha çok görülen hastalık türüdür.

Cilde karışı travmalarda görülebilen örneğin bir böcek ısırığı sonrası fazla kaşımadan sedef hastalığı oluşabiliyor veya bir ameliyat geçirmiş kişinin dikiş bölgesi iğleşmeye başlayınca sedef hastalığı oluşabilir.Başta dediğimiz gibi nedeni bilinmeyen bir bir deri hastalığıdır sedef.
Canlı kırmızı renkte ve üzerinde kolayca dökülen kepeklemeleri olan keskin belirleyici bir sınırı olan bir hastalıktır.Büyüklüğü bir toplu iğne büyüklüğünde de olabilir bir el ayası büyüklüğünde de olabilir.Vücudumuzda herhangi bir yerinde oluşabilen ve en fazla görülen yerleri ise saçlı deriler,dirsekler,diz kapakları,kol ve bacakların dış yüzüdür.Bir tane de olabilir bin tanede olup vücudu da sarabilir.Son zamanlarda sedef hastalığı artık sadece bir deri hastalığı olarak görülmüyor.Genel bir bozukluğun,kiloda artışın,kan yağ düzenlerinin bozulması,bunların metobolik  bozukluklar göstererek kardivasküller dediğimiz kalp ve damar sistemi ile ilgili hastalık riskini artırır ve hastanın hayat sürelerini ciddi bakımdan kısaltabilir.
Sedef hastalığın bulaşıcı bir hastalık olmadığını hastanın sadece kendine zararı olduğu kanıtlanmıştır.
Sedef hastalığının tedavisi için;
Öncelikle geçici olarak uygun merhemler verilir.Eğer geçmezse hastanın birkaç seans ışık tedavisi yapılır.Tabi bu ışık tedavisi dediğimiz x ışınları değildir,zararsız güneş ışınları spektrumunda ultra biyole ışınları ile yapılan oldukça etkili ve emniyetli ama biraz zaman alıcı bir yöntemdir.
Hastanın bu seanslara gelecek zamanı yok ise orta derecede veya  şiddetli hap olarak ilaç tedavisi de uygulanabilir.
İlaç tedavisi yapılmadan önce kan belirtileri ölçülür,ilaç karşısında yan etkileri var ise hastayı bilgilendirilir.İlaçların yan etkileri karaciğer,böbrek veya diğer sistemlere olabilir.Bu yüzden ilaçları doktor tavsiyesi dışında kullanmamalıyız.