15 Kasım 2014 Cumartesi

İlk Çifçiler


İLK ÇİFTÇİLER

Bundan 12.000 yıl öncesine kadar,dünyanın dört bir yanındaki insanlar sürekli göç halindeydiler.
İlk Çifçiler
Orta Doğu'daki Bereketli Hilal Bölgesinin Haritası
Yiyecek bulmak için vahşi hayvanlar avlayıp yabani bitkiler toplayarak uzun mesafeler kat ediyorlardı.
Mağaralarda ya da kolayca toplanıp bir sonraki av alanına taşınabilen geçici barınaklarda yaşadılar.
Sonra,yaşamlarını sonsuza dek değiştirecek olağanüstü bir şey oldu:Tarım yapmayı öğrendiler.

BEREKETLİ TOPRAKLAR

Tarım bir gecede icat edilmedi;zaman içindeki gelişimi yüzyıllar sürdü ve dünyanın farklı yerlerinde,farklı zamanlarda keşfedildi.
İlk çiftçiler“Bereketli Hilal”adıyla da bilinen,Suriye'nin dağlan ile Türkiye'nin Doğu Anadolu dağlık bölgesini kapsayan ve Akdeniz kıyılarından İran'a ve Irak'a uzanan bir bölgede görüldü.
Bu bölgenin zengin,bereketli toprağı,eriyen dağ karlarıyla beslenen nehir ve akıntılarla her yıl sulanıyordu.

İLK HASATLAR

İlk ekinlerin ve çiftlik hayvanlarının yabani ataları büyük olasılıkla dünyanın bu bölgesinde ortaya çıkmıştı.
Tarım yapmaya başlamadan binlerce yıl önce,insanlar beslenmek için yabani bitkilerin tohumlarını topluyorlardı.
Sonra bu yabani bitkileri aramak yerine tohumlarım ekip biçmeye başladılar.
Bu değişiklik ekinleri de değiştirdi.
Yabani buğday başakları daha gevrekti,bu nedenle kolayca kınlıyor ve tohumlar rüzgârla dağılıyordu.
Ama ilk çifçiler ekecekleri tohumları,tohumlarını bira daha iyi korumaya başaran bitkilerden seçtiler,bu şekilde onlardan kolayca hasat elde edebilirler.
Böylelikle,zaman içinde,buğday değişti ve tohumlarını yabani buğdaylarından daha iyi koruyan,ayrıca modern buğday tiplerinin atalarından biri olacak siyez(emmer)
buğdayı ortaya çıktı.

VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK


VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Öküzü
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yabani Koyun
Avcılar,Orta Doğu'nun sarp tepeleri ile derin vadilerinde dolaşan vahşi koyun ve keçileri de yakalamaya başladılar.
Bu hayvanları evcilleştirdiler ve etlerinden olduğu kadar sütlerinden,yünlerinden de faydalanmak için beslediler.
VAHŞİ HAYVANLARIN EVCİLLEŞTİRMEK
Yaban Keçisi
Çiftçiler daha küçük ve uysal hayvanları üreterek daha evcil keçi ve koyun türleri elde ettiler.
Daha iri ve saldırgan hayvanlarıysa fazladan yiyecek sağlamak amacıyla avlayıp öldürmeye devam ettiler.



YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ

İnsanlar çiftçilik yapmayı öğrenince başka şeylerin de değişmesi zorunlu hale geldi.
Ekinlerine ve hayvanlarına bakmak için ilk kez belli bir bölgeye yerleşmeye başladılar.
Ayrıca,değişen yaşam biçimlerine ayak uydurmak için yeni beceriler ve teknolojiler edinmek zorundaydılar.
YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Öğütme Taşı

YENİ BİR YAŞAM BİÇİMİ
Çömlek
Tarlaları ekime hazırlamak için ağaçtan çapalar ve ekinleri biçmek için de çakmak taşından keskin bıçağı olan tahta saplı oraklar yaptılar.
Ekmek yapmak için buğdayları ezip un haline getirmeye yarayan öğütme taşları ile pişirmek için kilden ocaklar,su ve süt taşımak için de kilden çanaklar yaptılar.

12 Kasım 2014 Çarşamba

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

IBM'den İnsan Beynini Örnek Alan Bilgisayar

Mesele şu ki;insan zekasını sentetik ortamda yaratabilmek imkansız.
Hatta henüz beynin nasıl çalıştığını bile tam olarak anlayabilmış değiliz.
Bir bilgisayarı insan beyni gibi davranması için eğitmek hem teknolojik,hem de psikolojik açıdan zorlu bir süreç.
Ancak öğrenebilen bilgisayarlar yaratmak mümkün.
Akıllı telefonlar ve arama motorları bile bu beceriye kavuşmaya başladılar.
Google’a sadece ilk harflerini yazdığınızda,arama alışkanlıklarınızı kaydettiği için cümlenin tamamını karşınıza çıkarabiliyor.
Ya da arkadaşınıza mesaj gönderecek olsanız telefonunuz sizin yerinize bu mesajı tamamlıyor.
IBM, yapay zeka teknolojisinin tıkandığı noktaları görerek sorunları tamamen ortadan kaldırabilecek yeni bir bilgisayar sistemi geliştirdi.
SyNAPSE projesi kapsamında üretilen TrueNorth isimli bu bilgisayar,insan beynini taklit edebilecek özelliklere sahip.
Bilgisayar için “Neuro-Synaptic Core" denilen,sinir hücresine benzeyen işlemci çekirdekleri tasarlandı.
Sistem 256 adet işlemci çekirdeği,256 adet bellek birimi ve 64.000 nörondan (ara bağlantı) oluşuyor.
Yapısı itibariyle insan beynindeki nöron ağına benziyor.
Ama hepsi bundan ibaret değil.
SyNAPSE projesinde bilişsel bilişim (cognitive computing) teknolojisi kullanılarak yeni bir programlama mimarisi yaratıldı.
Yaklaşık 70 yıldır tüm bilgisayarlarda Von Neumann mimarisi olarak tanınan bir programlama lisanı kullanılıyor.
Bu geleneksel modelde veri bellekten işlemciye ve sonra tekrar belleğe geri aktarılıyor.
IBM’in geliştirdiği yeni programlama dili Corelet'in bu modelle hiçbir benzerliği yok.
Corelet mimarisinde her bir çekirdeği birbirine bağlayan 256 çıkış ve 256 giriş bulunuyor.
Tüm çekirdeklerin işlevi farklı.Veriyi muazzam ölçülerde işleyerek bir kompozisyon gibi bir araya getiriyorlar.

İnsan beyni de benzer şekilde yani paralel mekanizmayla çalışan bir bilgisayar gibi.
Veriyi tek bir işlemci üzerinden bütün olarak aktarmak yerine 256 farklı noktadan toplayıp birleştirmek çok daha hızlı bir sonuç alınması demek.
Bilişsel bilgisayar mimarisinin tüm gücü bu yaklaşımda yatıyor.
“Açıkçası,bir beyin üretmemiz mümkün değil çünkü organik teknolojiye veya insan beyni hakkında tüm bilgilere sahip değiliz" diyor
 SyNAPSE projesi yöneticisi Dharmendra Modha ve ekliyor"Ama zaten artık beyin üretmeye çalışmamıza gerek kalmadı.
Dünya bilgisayarlar aracılığıyla toplanan verilerle şekilleniyor.
Yapmak istediğimiz şey bu verilerin toplanma yöntemini geliştirmek.
İnanıyoruz ki bunun için en uygun mimariyi keşfettik."
2006 yılında IBM’in Silikon Vadisi'ndeki laboratuarlannda başlatılan projede biyolojik zekanın yaratılabilmesi için birçok farklı alternatif denendi.
Önce bir farenin beynini taklit edebilen bilgisayar,ardından kedi ve maymun zekasını kopyalayan sistemler.
Bilim insanları aslında bunların hiçbirini gerçek anlamda kopyalamadılar.
Yaptıkları sadece beynin çalışma mekanizmasını anlamak oldu.
Ve geleneksel bilgisayar mimarisiyle yapmak istediklerini başaramayacaklarını anladıklarında her şeyi yeniden tasarlamaya başladılar.
Sonunda ortaya çıkardıkları bu tasarım,insan beyninjn verileri işleme sistemine gerçekten çok benziyor.
Tek sorun bu bilgisayarın hayatımıza girmesi için uzun yıllara ihtiyaç duyulması.
Teknik donanımı bir tarafa, programlama dili Corelet bile daha bebeklik aşamasında.
TrueNorth’un en erken 2020 yılında faaliyete geçmesi bekleniyordu.IBM mühendisleri ileriki aşamalarda bilişsel bilgisayarı 100 trilyon nöron içerecek şekilde çalıştırmayı hedefliyorlar.
IBM’in bir diğer çığır açan bilgisayarı VVatson,tüm dünyada üniversiteye giden tek bilgisayar olarak tarihe geçti.
VVatson 3 yıllık bir program içinde Matematik ve İngilizce üzerine kusursuz bir eğitim alacak.
Bu süperbilgisayar daha önce de “Jeopardy” isimli yarışma programına katılmış ve birinci olmuştu.
TrueNorth gibi bilgisayarlar tek başına değil,geleneksel yongalarla birlikte kullanılacak.
Çünkü bir bilgisayarın veriyi hem düz,hem de bilişsel açıdan işleyebilmesi onu çok daha güçlü bir duruma getiriyor.
Bu tıpkı beynin sağ ve sol yarısının bir arada çalışması gibi.Algı gerektiren yetenekler için bilişsel zeka devreye girerken,mantık gerektiğinde geleneksel yöntem tüm görevi devralıyor.
Böylece insan beyni gibi algılayabilen,karar verebilen bir bilgisayar ortaya çıkıyor.
Zaman içinde daha da geliştirilecek olan bu tip bilgisayarlar,gelecekte verilerin eş zamanlı olarak hem toplanıp hem de analiz edilebileceği bir sistem haline gelebilir.
Daha da önemlisi ticaret,sosyal dalgalanmalar,çevresel faktörler gibi sürekli değişen verilerin algısal bazda değerlendirilmesi sonucunda güçlü bir veri depolama şekli oluşacak gibi görünüyor.
SyNAPSE projesi uzmanlarım dan psikiyatri profesörü Giulio Tononi bu buluşu şöyle yorumluyor;"Hala yapılacak çok iş var.Fakat en önemlisi ilk adımın atı!maşıydı.Üstelik bu tek bir adım değil,birkaç adım haline dönüştü.”
Tononi haklı,IBM tıpkı bilgisayar teknolojisinin yeni gelişmeye başladığı dönemde olduğu gibi,bu teknolojinin bambaşka boyutlara taşınması için günümüzde de muazzam bir atağa geçti.
Son yıllardaki buluşlarıyla "Ya olursa?" sorusunu tarihe gömüp,“Sırada ne var?" diye sormamızı bekliyorlar.
Proje yöneticileri,SyNAPSE teknolojisinin insan gözünü kopyalamak için de kullanabileceğini belirtiyor.
Her bir gözümüz günde bir terabaytın üzerinde veri ile etkileşime geçen olağanüstü bir donanıma sahip.
Yani bunu başarmaları pek kolay olmayacak.
Ama zorluklar IBM'i hiçbir zaman durduramadı.
Neticede firmanın Big Blue adlı bilgisayarı sayesinde vizör olarak kullanılmak üzere yeni bir sistem geliştirmeyi hedefliyorlar.
Gözlük şeklindek bu bilgisayar,görme engeliler için bilgi depolayacak ve topladığı verileri kulaklığa ileterek kusursuz bir navigasyon sağlayacak.

10 Kasım 2014 Pazartesi

Besinlerin Saklanmasi ve Besin zehirlenmesi

Besinlerin Saklanması


Besinlerin Saklanmasi
Besinlerin Saklanmasi

Besinlerin saklanmasında en çok başvurulan işlem, yoğunlaştırma, buharlaştırma ya da kurutma yoluyla suyun atılmasıdır.

Suyun atılması, su emen tuzlu maddelerle de sağlanabilir (yemek tuzuyla olduğu gibi). Öteden beri uygulanmakta olan tuza bastırma yöntemi, bu ilkeye dayanır. Herkesin bildiği lakerda ve salamuralar bu yolla hazırlanır. Aynı ilke, şekerle de geçerlidir Bütün meyvelerin şurup, reçel ya da pelte yapılmasında olduğu gibi.

Yağ gibi çabuk bozulabilen bazı bölümlerin de kesilip atılması gerekir. Bazı besinlerin, bakteri ve enzim etkinliğini yok etmek için belirli sıcaklıkta ısıtılması yeterlidir: Süt, bira, şarap, vb. için yapılan pastörizasyon böyle bir işlemdir. Daha yüksek sıcaklıkta, enzimler ve bakteriler, sterilizasyon yoluyla bütünüyle yok edilirler.

Sebzelerde sınırlı bir asitlik derecesi vardır; bu, doğal olarak, bakterilerin yaşamasını önler; hayvansal kökenli yiyeceklerin asitlik derecesi daha yüksektir ve bu yiyecekler, mikroorganizmaların gelişmesine çok elverişli koşullar taşırlar. Saklanmaları çok güç olduğu için tehlikeli zehirlenmelere yol açabilirler. Yiyecekler çok düşük sıcaklıkta tutularak, enzim ve bakterilerin etkinliği önlenebilir.



Besin zehirlenmesi

Mide bulantısı, kusma, iştah yitimi, yüksek ateş, karın ağrısı, mide-bağırsak iltihabı ve ishalle gelişen rahatsızlıkları belirten terim. Besin zehirlenmesi, besinlerdeki mikroorganizmalar tarafından üretilen toksin ve zehirlerden kaynaklanabilir. Yiyeceklere bulaşan bakır ve cıva gibi ağır metallerin ağız yoluyla alınması, bazı mantarların ya da midye gibi doğal zehir kaynaklarının yenmesi de zehirlenmeye yol açar.
Mikroorganizmalar. Yiyeceklere bulaşan mikroorganizmalar üç yolla hastalığa neden olurlar: Bunların birincisi sindirim sistemine bir stafilokok türünün girmesidir. Et, yumurta ve sütte yaygın olarak bulunan Salmonella typhimurium, besin zehirlenmelerinin yüzde 70'ini oluşturur. Besinlere bulaşan stafilokoklar, güçlü bir enterotoksin üreterek, çok sayıda mikroorganizmanın üremesine ve çok etkili bir toksinin üretilmesine uygun bir ortam oluşturabilirler. Ellerinde ya da yüzlerinde stafilokok püstülleri (irinli sivilce) bulunan ve elleriyle iş gören besin işçileri, başlıca mikrop taşıyıcılarıdır. Stafilokokların sindirim sistemine girmesi, mide-bağırsak enfeksiyonuna neden olur. Genellikle ivegen (akut) mide-bağırsak iltihabına yol açar. Tedavide özellikle, ishal nedeniyle sıvı ve elektrolit yitimini gidermek gerekir. Ölüme çok ender rastlanır.
Besin zehirlenmesine yol açan ikinci neden, sağlıksız koşullarda konservelenen besinlere Clostridium botulinum bakterisinin bulaşmasıdır. Bu bakteri konserve kutusunun ya da kavanozunun içindeki oksijensiz ortamda toksin üretebilir; bu toksinler de botülizme yol açar. Botülizm toksini, bağırsak enzimlerine dirençlidir; bağırsaktan emilince, kas işlevini düzenleyen bazı sinirleri felce uğratarak etki gösterir. En tehlikeli etkisi, solunum kaslarını zayıflatarak havasızlıktan boğulmaya yol açmasıdır. Ölüm olaylarının çoğu, toksinin bedene girmesinden sonraki ikinci gün ile dokuzuncu gün arasında görülür ve ölüm oranı % 65'e kadar çıkabilir. At plazmasından hazırlanan güçlü antitoksinler, hastada belirtiler ortaya çıkmadan önce kullanılırlarsa, etkili olurlar. Mide-bağırsak iltihabı belirtisi vermediği için botülizm, besin zehirlenmesi grubunun tipik olmayan bir türüdür.

Pişirilmeden yenilen sebzelerle ya da kaynatılmadan içilen suyla bulaşan Entamoeba histolytica adı verilen birhücreli asalak da besin zehirlenmesine yol açan ücüncü nedendir; özellikle yeni doğmuş bebeklerde görülür; ishal ve kusmayla belirti verir. Besinlerden bulaşan asalak, bağırsaklarda üreyerek yaralaşmalar oluşmasına, amibimsi hareketlerle dokulara girerek kan damarlarının aşınmasına yol açar. Mezenter (bağırsak askısı) damarları aşındığında, asalaklar karaciğere ulaşır ve karaciğer apsesine neden olurlar. İshal ve kusmayla yitirilen sıvı, özellikle bebekler ve çocuklarda ölümle sonuçlanabilir. Şok durumu söz konusuysa kan, serum ve sıvı desteğiyle yatak istirahati en iyi tedavi yoludur. Metaller. Kurşun, cıva gibi ağır metallerin bulaştığı besinlerin alınması da ivegen mide bulantısı, kusma ve ishale, uzun vadede de solunum ve sinir sistemi hastalıklarına yol açar. Belirtilerin ağırlığı besinle alınan metal dozuna, tahriş edici özelliğine ve hastanın beden direncine bağlıdır. Şok durumu kan, serum, sıvı desteğiyle ve yatak istirahatiyle tedavi edilir. Tedavide ayrıca, bu maddelerle birleşerek bedenden doğal yolla atılmalarını sağlayacak maddeler içeren ilaçlar kullanılır.
Doğal zehirler. Zehirli mantarlar, belirli dönemlerde zehir üreten kabuklu deniz hayvanları da besin zehirlenmesine yol açarlar. Mantar zehirlenmesinin başlıca belirtileri terleme, kramplar, ishal, zihin karışıklığı, bazen de çırpınma nöbetleridir. Hastalar genellikle 24 saat içinde iyileşirlerse de, zehirli mantar türlerinin çoğunun yol açtıkları zehirlenmelerde, ölüm oranı % 60'ın üstündedir.
Haziran-ekim ayları,arasında midyeler veistiridyeler sudan zehirli bir kamçılı hayvan türü alırlar; bu organizma, pişirilmeden sonra da yok olmayan bir toksin içerir. Midye ve istiridye besin zehirlenmesinin başlıca belirtileri mide bulantısı, kusma ve karın kramplarıdır; solunum yetmezliğine bağlı olarak ölüme yol açabilir.

Berilyum Elementi

Berilyum Elementi


Periyodik çizelgenin IIA grubunda yeralan kimyasal element. Toprak alkali metallerden biri olan berilyumun simgesi Be, atom sayısı 4, atom ağırlığı 9,0122, rengi çelik grisidir. Özellikle bir hafif metal için yüksek
olan ergime noktası (yaklaşık 1 278 °C) dışında, alüminyuma ve magnezyuma benzer. Kimyasal açıdan, iyon yapısında olmasından çok, ortak değerlik bağları bulunmasıyla, öbür toprak alkali metallerden ayrılır

Berilyum ElementiBerilyum ender elementlerdendir: Yerkabuğunda ancak % 0,0006 oranında bulunur. Zengin yatakları bulunmadığından, berilden elde edilir. Fransız kimyacısı Louis Nicolas Vaquelin tarafından 1798'de oksit halinde bulunmuş, 1828'de, birbirlerinden bağımsız olarak, Friedrich VVöhler ve Antoine Bussy tarafından elde edilmiştir.

Aliminyumdan daha hafif, ama daha sert, ergime noktası da yüksek bir element olan beril, metalürjide kullanılır. Ama alüminyumdan 200 kat pahalıya mal olması nedeniyle, kullanımı bilgisayar parçaları ve çay-roskop yapımı, uzay teknolojisi gibi birkaç özel alanla sınırlıdır.

En önemli berilyum alaşımı berilyumlu bakırdır (yüzde 4'ü Be); berilyum oksitin bakırla eritilmesi ve indirgeyici etmen olarak karbon kullanılmasıyla elde edilir. Berilyumlu bakır aşınmaya dirençli yaylarda, elektrik bağlantılarında (berilyumun iletkenliği bakırın iletkenliğinin yarısından daha azdır) ve sertliği nedeniyle, kıvılcım sıçramasını önleyen aletlerde kullanılır.

Berilyum üstün bir nötron yansıtıcısı ve yavaşlatıcısı olduğu için, nükleer reaktör teknolojisinde önemli bir elementtir. Bu özelliğinin yanı sıra sertliği ve ısıya karşı yüksek direnci nedeniyle nükleer yakıtlar için kaplama malzemesi olarak da kullanılır. Alfa ışınlarıyla bombardıman edilirse büyük ölçüde nötron açığa çıkar U932'de nötronlar, berilyumun bu yolla bombardımanı sırasında bulunmuştur).

En önemli berilyum bileşiği berilyum oksittir (BeO). Ana madde olarak seramik eşya ve özel tip camlar yapmada, floresan tüplerinde, nükleer reaktörlerde kullanılır. Berilyum ve bileşikleri son derece zehirlidirler: Toz parçacıklarının ya da buharının solunması, berilyoz adı verilen akciğer hastalığına yol açar.

7 Kasım 2014 Cuma

Hat Sanatı

HAT SANATI


Medeniyetler söz ile sözler de yazı ile vücut buldu.
Her medeniyet bir kutsal kelam üzerine inşa edilmiştir.Kutsal kelamlar ise yazıya dökülerek kalıcı hale gelirler.İşte bu yüzden her medeniyet kendi yazısını güzelleştirmek istedi.Mısır,Çin,Hint,Latin ve İslam yazıları işte böyle ortaya çıktı.

Mısır Hat Sanatı


Eski Mısır’ın hiyeroglif yazısı sembollerden oluşur.Hiyeroglif kutsal yazı demektir.Her bir harf aslında bir resimdir.Bitki liflerinden yapılan papirüslerin üzerine hiyeroglif karakterleri özenle yazılırdı.Kralların mektupları,genelgeleri,kanıları hep papirüse aktarılırdı.Hiyeroglif yazısının eski Mısırlarda bir kutsallığı vardı.Bu yazı şeklini sadece kahinler yani dini liderler kullanabilirlerdi.Sıradan bir insanın bunu öğrenmesi yasaktı.Dinen yasaktı.Bundan dolayı hiyeroglif yazı şeklini sadece kralların mezarları ve mabetlerin üzerinde görürüz.Başka yerlerde göremeyiz.

Hint Hat Sanatı


Hint yazısı da kutsal kutsal metin yazımıyla bir sanat haline geldi.Hint kültüründe tabiat sanatında yanağıdır.Hint yazısı önceleri taş üstüne yazılıyordu sonradan palmiyelerin üzerine yazıldı.Önceleri yan yana sıkıştırılmış harfler giderek daha esnek ve kavisli hale geldi.Bu yazı çizgiyi ve kavisleri mükemmel bir şekilde yan yana getirir.Bu yazıya bakan sanki asma dallarından sarkan üzüm tanelerini görür.Olgun ve lezzetli.Olgundur çünkü en kadim medeniyetlerdendir.Lezzetlidir çünkü hikmetli bir gelenektir.

Çin Hat Sanatı


Hint yazısı gibi Çin yazısı da kadim bir medeniyetin vitrinidir.Bu yazı en az 4000 senelik bir geçmişe sahip.Çin yazısı sadece okunacak bir yazı değil bakılacak bir yazı aynı zamanda.Her bir Çince karakter anlamını taşıdığı resme dayanır.Onun soyutlanmış halidir.Çin yazı sanatı fırçanın sanatıdır.Bu fırça sanatı aynen müzikte olduğu gibi bir çok melodiye yol verir.Fırça darbeleri tabi olarak akar akar dans eder.Kağıda düşen işte bu dansın ayak izleridir.Resimdeki imge,danstaki coşku ve müzikteki ritim hep birlikte fırçanın ucundan sarmaş dolaş dökülürler.Her karakter beyaz boşlukta bir çiçek gibi açarlar.

İslam Hat Sanatı


İslam medeniyetindeki yazı sanatı önemi ve üstünlüğü başka hiçbir medeniyette olmamıştır.Hat İslam sanatının kalbidir.Yazı olmanın ötesinde apayrı bir yerdedir.Arap harflerinin kendilerine has özellikleri onları nadide kılar.Arap harfleri kendisini sanatkara dayatmayan adeta sanatkarın hizmetindedir.İslam hattının onun diğerlerinden farklı kılan özelliği şudur.İşlev,anlam ve estetik iç içedir harfler okunur anlamları açılır.Fakat harfler öylesine güzel bir araya gelir ki bu yazıyı okumayı bilmeyen bile onu bir manzara gibi seyreder.Hat aynı zamanda manevi bir sanattır.Bir yazı medeniyetidir İslam medeniyeti.
Hat eğitimden devlet dairesine mimariden şiire kadar her yerde kendini gösteren bir sanattır.Hat her mekanda vardır.Meydanlar,evler,saraylar,camiler,çeşmeler,kapılar,türbeler,mezarlar,levhalar,defterler,kitaplar,resmi evraklarda vardır yazı.O aynı zamanda herkesin gözdesidir.
Önceleri sade ve köşeli çizgilerle yazılmaya başlayan bu yazı İslam medeniyetinin batıdaki ucubedenrus  de ve doğudaki merkezi buhara da büyük gelişmeler kaydeder.En sonunda Selçuklu ve Osmanlı  ülkesinde zirveye ulaşır.İşte bu yüzden Kuran Mekke de indi Mısır da okundu İstanbul’da yazıldı.
Hat ta anlamlar güzelliğe dönüşmüştür.En başta Allah’ın kelamı yani mübarek Kuran,sonra peygamberin ve diğer büyüklerin sözleri en güzel şekilde yazılır.Yazının kendisi böylece bir elçi haline gelir.Hat tabiatı taklit etmez kendi sözünü söyler.Hat çizgi demektir.Ama çizgi deyip geçmeyelim her şeyimiz onda hayat çizgisi,el avuç içindeki çizgiler veya kişinin doğruluk çizgisi her şeyimizi çizgi belirliyor.


Beslenme Ve Besin Savurganlığı Önleme

BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

(9-16 Ekim)

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin



Amaçlar:

 Besin ve beslenme konusunda çocukları aydınlatmak.
Besin savurganlığının zararlarını açıklamak.


BESİN,BESLENME VE BESİN SAVURGANLIĞINI ÖNLEME

Vücudumuzun canlılığını sürdürmesi ve büyüyüp gelişmesi için aldığımız yiyecek ve içeceklere besin denir.Temel besin kaynaklarımız proteinler, karbonhidratlar,yağlar,vitaminler,mineraller,su ve oksijendir.
Proteinler vücudumuzu yeniler, onarır, dinç kılar.Karbonhidratlar ve yağlar vücudumuza enerji verir,hareketimizi sağlar.Vitaminler, mi­neraller, su ve oksijen temel besin­lerin bütünleyicileridir.
Besinlerimizi hayvanlardan, bit­kilerden, topraktan ve havadan sağlarız.
Beslenme; besin alma, özüm­seme ve yaşayabilmek için enerji sağlamadır.Aldığımız besinler,ağ­zımızdan başlayarak vücudumuz­da değişikliğe uğratılır,sindirilir,emilir ve hücre tarafından kullanılır.Artıklar,sidik ve dışkı olarak dışarı atılır.

Beslenme Ve Besin
Beslenme Ve Besin

Beslenme,vücutta bir alış veriş olayıdır.Hücrelerin çalışması, enerji ve besin tüketimine yol açar.Tükenen besinlerin yerine yenileri­nin konulması gerekir.Beslenmek her şeyi yemek de­mek değildir. Besinleri besin değerini bilmeden almaya kötü beslen­me denir.İyi bir beslenme,ancak dengeli beslenmeyle mümkün ola­bilir.
Gereğinden fazla alınan besin­ler savurganlığa yol açar.Bazı kimseler ne kadar çok yerlerse o kadar iyi besleneceklerini sanırlar.Bu doğru değildir.Fazla besinler vücudu yorar,şişmanlığa ve has­talığa yol açar.
Savurganlığın vücuda olduğu kadar ekonomiye de zararı vardır.Aşırı tüketim fiyatlarım artmasına yol açar.Her türlü savurganlık gibi besin savurganlığa da zararlıdır.Bu nedenle evimize fazla değil,ye­teri kadar yiyecek almalıyız.Aldık­larımızı da ölçülü kullanmalıyız.
Her yıl 9-16 Ekim tarihleri ara­sı dünyada ve yurdumuzda Besin,Beslenme ve Besin Savurganlı­ğını Önleme Haftası olarak kutla­nır.
Hafta boyunca okullarda öğ­rencilere besin,beslenme ve sa­vurganlıkla ilgili bilgiler verilir.

5 Kasım 2014 Çarşamba

Evliya Çelebi

EVLİYA ÇELEBİ


Hepimiz birer gezginiz ama kimimiz her gün önceden çizilmiş yolları katlediyor kimimiz uzakları daha uzakları hedefleyip her sefer başka bir yolun yolcusu olmayı sürdürüyor.
Bunlardan biri olan Evliya ÇELEBİ,yedi iklim on sekiz padişahlık gezen 70 senelik ömrünün 51 senesini seyahatlerde bir diyardan başka diyara uzanan yollarda farklı şehirlerde değişik ülkelerde geçiren bir gezgindir.
Yaklaşık 25 milyon kare tutan gezilerinde 30 devlet kurulmuş,257 şehir gezmekle kalmamış gözlemlerini,başından geçen olayları,kendisine anlatılanları da akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür.
Seyahatname adını verdiği eseri yalnızca Türk edebiyatının değil bütün dünya gezi edebiyatının en büyük,en kapsamlı,en ilginç gezi kitabı olmuştur.10 cilt ve yaklaşık 4000 sayfadır.Türk edebiyatının bu kapsamda ve nitelikteki tek gezi kitabıdır.
Evliya ÇELEBİ Seyahatname de 12 büyük şehir olduğundan söz eder.Bir keresinde Viyana,Prag,Kösice ve Paris’in bu 12 büyük şehrin içinde yer aldığını belirtir ve bir başka bölümde ise 12 büyük şehir içerisinde ise İstanbul’u,Edirne’yi,Bursa’yı,Kahire’yi,Halep’i ve Şam’ı sayar.
Evliya ÇELEBİ yalnızca Osmanlı imparatorluk sınırları içerisinde değil imparatorluk sınırları dışında da dolaşmıştır.Evliya ÇELEBİ’NİN Osmanlı imparatorluk sınırları dışındaki en önemli gezisi Viyana’ya yaptığı gezidir.Viyana’yı geniş topraklarıyla,bitek ovalarıyla yetiştirdiği meyve ve sebzeleriyle anlatır.Evliye ÇELEBİ’YE göre bu topraklarda bir kileye elli kile ürün alınmaktadır.Viyana Avrupa’nın kahveyle tanıştığı ilk şehirdir.Bir rivayete göre ikinci Viyana kuşatması sonrasında Türklerin unuttuğu bir çuval kahveyi bulan Viyanalılar buradan Türk kahvesini öğrenmişler ve kahveyi Avrupa’ya oradan da dünyaya yaymışlardır.
Evliya ÇELEBİ’NİN Viyana’da kahve içip içmediğini bilemiyoruz.Ama bildiğimiz üzere Evliya ÇELEBİ bir gezgin,bir gezi yazarı olmasının yanı sıra her şeyden önce insan dostudur,bir can yoldaşıdır.

Evliya ÇELEBİ kimi zaman Kuran okuyarak,ilahiler söyleyerek kimi zaman şiirler söyleyerek,şarkılar söyleyerek,fıkralar anlatarak,taklitler yaparak çok iyi musahiplik görevini yerine getirmiştir.
Evliya ÇELEBİ aynı zaman da tarihçidir.Ancak Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği hanedan tarihçileri gibi sarayda olup biteni yazmakla sınırlı değildir.Evliya ÇELEBİ’NİN tarihçiliği halkın gözü ile yaşananları yazıya dökmektir.Örneğin celali isyanlarına katılan halkın görüşlerini Seyahatnameye aktarır hatta kimi zaman kendisini celali isyanlarına katılanlara daha yakın hissettiğini de yazar.Evliya ÇELEBİ aynı zamanda bir halk derleyicisi olarak gittiği yörelerdeki inançları,yararlı suları,yararlı bitkileri bize anlatmıştır.

İşte bu özelliklerini bildiğimiz Evliya ÇELEBİ 51 senesini gezilerde geçirmiştir,tabi bu süre içinde de evlenmeye vakit bulamamıştır.