Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2015 Perşembe

Japonya

Japonya

http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Japonya,Asya'nın doğusunda bulunan bir ada ülkesi olup,dünyanın en eski uygarlıklarından bir tanesidir.Japonya'da yaklaşık olarak 3100 ada bulunmaktadır.Japonya Doğan Güneş ülkesi olarak adını yaymış bir ülkedir.Japonya Dünya sıralamasında nüfusun en fazla olan 10. ülkesidir.Yaklaşık olarak 135 milyon kişi yaşamaktadır.Ülkenin başkenti Tokyo'dur.Tokyo dünyanın en kalabalık şehridir.Para birimi ise Japon Yeni dir.
Toprak büyüklüğü 377,444 kilometre karedir ve Dünya da en fazla deprem görülen ülkelerin başında yer alır.
Tarihte tek atom bombası atılan ülkedir.İkinci dünya savaşında atılan atom bombası Hiroşima ve Nagazaki'ye düşmüş ve yüz binlerce kişi hayatını kaybetmiştir.Bu yüzden atom bombası atıldığı tarih ve savaşta teslim olma tarihleri Japonya'nın ulusal yaş günüdür.

Ne Zaman Gidilir?

Japonya'ya gitme gibi bir fikriniz var ise sonbaharı geçirmemenizi tavsiye ederim.Yani ilkbahar ve sonbahar arası en güzel zamanıdır.Sakura'nın açtığı,çok güzel kokan,rengarenk kiraz ağaçların meyve verdiği zamandır.
Eylül ve Kasım arası da havaların yumuşak ve ılıman olduğu ve fazla soğuk olmadığı zamandır.

Japonya Mutfağı   

Japonya'nın herkesin tahmin edeceği gibi geleneksel mutfağın ana yemeği pilavdır.Kahvaltıdan tutun da akşam yemeğine dahil olmak üzere her öğün de pilav yerini alır.
Bir ada ülkesi olması nedeniyle balık türleri fazla bulunur.Japon mutfağı denince akla gelen sushi olu ama tempura,soba,sukiyaki,okonomiyaki,ramen vb. bir çok yemek çeşitleri ile zengin bir mutfağa sahiptir.
http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Japonların uzun yaşamalarının sırrı yemeklerin doğaya bağlı olduklarından dolayıdır.Mümkün olduğu kadar doğal özelliklerini bozmamaya çalışırlar.

Japonya da Konaklama 

Zamanınız kısıtlı ise,çeşitli oteller,Japon tarzı ryokan,pansiyonlar,aile konaklama evleri,kapsül oteller,ve motellerden yararlanabilirsiniz.
Eğer zaman sıkıntınız yok ve uzun süreli bir tatil düşünüyorsanız,yabancılar için yapılan evlerden yani garjin evlerinden bir yer kiralayabilirsiniz.Kiralama süreleri bir ay olarak hesaplanır ve diğer yerlere göre daha hesaplı olur.

Japonya Kültürü

Japon kültürünün en önemlisi kimono adlı giysidir.Kimono giyen Japonlar sihirli bir el değmiş gibi kibar davranışlar sergilerler.Kimono giysisinin farklılıkları vardır.Örneğin evli bayanlar kısa kollu kimono giyerler bekar bayanlar da uzun kollu kimono giyerler.20 yaşına basan kızlarda aile içinde bir kutlamayla kimono giyer ve 20 yaşını kutlarlar.
http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Japonlar sürekli sakin bir ruha sahip olup doğayla iç içe yaşamaya çalışırlar.
Dünyaca ünlü Japon çiçek süsleme sanatları Kado meşhurdur.
Japonya da kadın erkek ayrımı fazladır.Örneğin erkekler ve kadınların ayrı dilleri vardır.Yani erkekler ,erkeksi bir dilde konuşurken,kadınların bu dile ait kelimeleri ünlemeleri kullanmasını istemezler.

Japonya'da Ulaşım

http://bilgedayi.blogspot.com.tr/

Kara yolu,demir yolu ulaşımına göre daha az kullanılır.Yer altı trenleri ve süratları meşhurdur.Bunların yanı sıra deniz yolu ulaşımı da ada olduğu için gelişmiştir.Yaklaşık her limandan dünyanın her yerine seferleri vardır ve ticaretin bir çoğunu deniz yolu ile yapmaktadırlar.
Türkiye ile karşılıklı vize muafiyet anlaşması dolayısıyla Türk vatandaşları 3 aylık süre ile vizesiz ziyaret edebilirler.

28 Temmuz 2015 Salı

Organik Tarım

Organik Tarım

http://bilgedayi.blogspot.com.tr/
Organik Tarım Ürünleri

Organik Tarım nedir?

Organik tarım naturel deneyi bozmamaya yönelik,insana ve çevreye yararlı sentetik ve kimyasal ilaçların olmadığı bütün aşaması kontrollü bir üretim biçimidir.
Organik tarımda tabiatı ve tarım bölgelerini bozmadan,insanlarda olumsuz yan etkileri olmayacak biçimde sebze,meyve ve hayvansal ürünler elde edilir.
Organik tarım biçimi çağdaş tarım sektörünün varlığını red etmez.Organik tarım kesinlikle kimyasal ilaç veya gübre kullanılmadan üretilen tarım anlamına da gelmez.Organik tarım,geleneksel tarımla değerlendirildiğinde daha az tarımsal bulguların kullanıldığı ama daha çok biyolojik faktörlerin yer aldığı altarnetif bir tarım sistemidir.
Organik tarımı her ülke ve hatta her şehir kendi şartlarına göre üretmelidir.Organik tarım bir çifcinin kendi olanaklarından en üst seviyede faydalanmasını ve en az netice kullanılmasını sağlar.
Organik tarım da değişik bitkisel ve hayvanlar için değişik üretim çeşitleri vardır.Tarımsal üretimde,üretimle ilişkide tüm etkenler ve olaylar bir bütün şeklinde önemsenmeli ve organik tarımla uğraşan şahsın kendi kendine yeterliliği temin edilmelidir.
Tarımsal üretimle beraber açığa çıkan ve yakın çevreden temin edilen tarım maddelerin,diğer işletme girdilerinin çevreyi tehtit eden her türlü etkisi azamiye düşürülmeli yada bunlardan tamamen kurtulmalı.
http://bilgedayi.blogspot.com.tr/
Organik Tarım 

Toprağın iğleştirilmesi ve içerisindeki uzviyetlerin zarar görmemesi,beslenmesi gerekmeli,toprak sömürülmemelive saf verimlilik yükseltilmelidir.
Organik tarımın bir ürünün ekim yada dikimden sonra herhangi bir uygulama yapmadan kendi haline bırakılması ya da eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş anlamına gelmez.
Organil tarımda üreticiler çağdaş tarım teknolojisinin temin ettiği tüm olanakları organik tarım felsefesi ve belirtilen olanaklar yönünde kullanmalıdır.
Doğa dostu tarım üretim şekli olan organik tarımda herhangi bir şekilde mevzuatta onaylanmayan yapay kimyasal,gübre,ilaç veya hormon kullanılmaz.Organik tarımda ürün adeti değil kalite önemlidir.Her türlü kaynaktan en azami şekilde yararlanmak amaçlanır.
Sertifikasyon kurumunun denetim çalışanlarınca denetlenir.Ürünlerin halka sunulması için sertifika alınması şarttır. 

1 Kasım 2014 Cumartesi

Balzac'ın Hayatı

Balzac, Honoré de       



Fransız yazar  (1799-Paris 1850) önce Tours'da, 1824'ten sonra da ailesinin yerleştiği Paris te öğrenim „ören Honoré de Balzac, ailesinin isteğiyle hukuk öğre­nimine başladıysa da, zamanının büyük bölümünü ki­taplıklarda ve Rabelais, İngiliz mizahçısı Sterre gibi ede­biyatçılarla dostluk ederek geçirdi. Ailesi Seme et-Mar- ne'a çekilince, öğrenimini tamamlayarak noter olması için Paris'te bırakıldı; ama okuldan ayrılıp, ailesine ede­biyatla uğraşma kararı verdiğini bildirdi. İlk yapıtı olan manzum Cromwell( 1819) trajedisi, hiçbir başarı kazanamadıysa da, ailesinin vazgeçme çağrılarına karşın, takma bir adla Mrs. Radcliffe tarzında "kara romanlar" yayınlamayı (1821) sürdürdü. Bir süre yeniden Paris'e yerleşen ailesiyle oturup, sonra, aile bir mirasla zengin­leşerek Seine-et-Marne'a dönünce, kesin olarak Paris'e yerleşti. Kendisinden çok yaşlı olan Mme de Berny'yle ilişki kurup [Vadi/dejd Zambak adh romanında, Mme de Morsauf adı altında onu canlandırdı), ailesinin, dostları­nın ve Mme de Berny'nin yardımıyla yayıncılık, basım­cılık ve basım harfleri dökümcülüğü yapmaya başladı. İşletmesi 1828'de iflas edince, 1829'da gerçek adıyla, Walter Scott'u örnek aldığı, ilk edebiyat başarısını ka­zanmasını sağlayan Le Dernier Chouan ou la Bretagne en 7800(Chouan'larin Sonuncusu ya da 1800'de Bre­tagne) adlı tarihsel romanını yayınladı. 1829-1833 ara­sında çeşitli gazete ve dergilerde anlatı ve öyküleri ya­yınlandı: Tılsımlı Deri(\a Peau de Chagrin, 1831), Colo­nel Chahert (Albay Chabert, 1832), Le Curé de Tours (Tours Papazı, 1832), Louis Lambert (1932). Milletve­killiğine adaylığını koymasına (1931) karşın seçileme­mesinden ve Mme de Castiers'ye duyduğu ilginin karşı­lıksız kalmasından ötürü büyük bir umutsuzluğa kapıl- dıysa da, çok geçmeden Eugénie Grandet (1833) adlı başyapıtın, yayın ad. ve Mme Hanska'yla mektup arka­daşlığı kurdu (Polonya kökenli bu genç kadın, Balzac'ın romanlarına hayrandı ve ona bir yıl süreyle ateşli mek­tuplar yazdı). Bu sevginin verdiği güven ve yüreklilikle yapıtının ana planını çizdi: Önce Etudes Sociales (Top- lumsal Inr eiemeier)' sonra da Comédie Humaine (In- ,k Komedyası) arlını verdiği bu yapıt sona erdiğinde dev bir Üçlü oluşturacaktı Uçlunun birinci bölümüne %udes de Moeurs (örf ve Adet İncelemeleri) adını ve­rip, bu bölümde Scenes de la Vie Privée (Özel Yaşantı­dan Sahneler) başlığı altında Le Contrat de Mariage dv- lilik Sözleşmesi, 1835), Goriot Baba (Le Père Goriot 1834), Beatrix! 1839) romanlarını, Les Scènes de la Vie de Province (Taşra Yaşamından Sahneler) başlığı altın­da Eugénie Grandet (1835), la Rabouilleuse (Bulanık Suda Avlanan Kız, 1841), Vadideki Zambak (Le Lys dans le Vallée, 1835), Sönmüş Hayaller [Les illusions Perdues, 1837-1843) romanlarını, Scènes de la Vie Pa­risienne (Paris Yaşamından Sahneler) başlığı altında Histoire de la Grandeur et de la Décadence de César Birotteau (César Birotteau'nun Büyüklüğünün ve Çö­küşünün Öyküsü, 1837), Kuzin Bette (Cousine Bette, 1846), Kuzen Ponsde Cousin Pons, 1847) romanlarını, Scènes de la vie de Campagne (Köy Yaşamından Sah­neler) başlığı altında da Köy Hekimi (Le Médecin de Campagne, 1832), Köy Papazı (Le Curé de Village, 1839-1846), Les Paysans (Köylüler, 1840) romanlarını topladı. Études Philosophiques (Felsefe İncelemeleri) adını verdiği ikinci bölümde, toplumsal sonuçların etki­lerini araştırmaya uğraştı ( Tılsımlı Deri [Peau de Chag­rin, 1831); Louis Lambert, 1832; Mutlak Peşinde [La Recherche de l'Absolu, 1834)). Études Analytiques (Çözümleyici incelemeler) adını taşıyan üçüncü bö­lümdeyse, ilk iki bölümde gözlemlenen olayların ilke­lerini açıklamaya yöneldi: La Physiologie du Mariage (Evliliğin Fizyoloiosi, 1830), La Pathologie de la Vie So­ciale (Toplumsal Yaşantının Patolojisi).
Balzac, romana, dış koşullar etkisiyle insan tür­lerinin farklılaştığına inanan Geoffroy Saint-Hilaire'in kuramını uygulamak istemiş, en ince ayrıntıları bile göz­den kaçırmayan gerçekçiliği ile zengin düş gücünü ve kişisel deneylerini birleştirerek, 2 000'i aşkın roman kahramanı yaratmıştır. Bunların başlıcaları bir roman­dan ötekine, en değişik çevre ve dekorlar ortasında ye­niden ortaya çıkarlar. Balzac, bu insanüstü roman yaz­ma çabasını ölümüne kadar sürdürmüş, ama özellikle Askerlik Yaşamından Sahneler bölümünde, daha ön­ceden kendine çizmiş olduğu çerçeveyi doldurama­mıştır. Ayrıca tiyatro oyunları ve Contes Drolatiques (1832-1637) adlı bir öykü derlemesi vardır. Kız kardeşi- n*r yazdığı mektuplar ve Lettres à l'Etrangère (Yabancı tjTOina Mektuplar), yaşamı, çalışmaları, tasarıları ve düş kırıklıkları üstüne en değerli belgeleri oluşturur.Çok büyük para sıkıntıları içinde, alacaklılarının isteklerini Sayabilmek için günde on beş saat çalışmış, sürekli yaratma çabası içinde kahramanlarının önemini sur- Æ Çılgınca bir tutkuyla bağlandığı Mme Hansku 42 de dul kalmışsa da, aile sorunlarını ve Rusya da ki ömrünü çözümlemesi sekiz yıl sürünce Balzac la evlenmesi 1850 yılını bulmuş ancak aşırı çalışması yazarı bitkin düşürmüş ve vefat etmiştir.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Balıklar ve Yaşamları

Balıklar ve Yaşamları


Balık

Yeryüzünün büyük kısmı sularla kaplı.Burada yabancı olan bizleriz.Buranın asıl sahibi dalgaların altında Balıklar.
Suda yaşayan yüzgeçli solungaçlı soğukkanlı omurgalı hayvanlara topluca verilen ad.Balıkların çoğunun bedeni su içinde yüzmelerini çok kolaylaştıran iğ biçimindedir.Bununla birlikte türden türe büyük biçim farklılıkları gözlenir.Bazıları dil balığı gibi yassı ve yuvarlak bazıları denizatı gibi düşey ve köşeli bedenli olur.En hızlı olanı da yelken balığıdır.Hızı onun okyanusların en korkulan avcısı yapar.Yelken balığının yüzgeçleri,dar dönüşlerinde denge kurmasını sağlar,orak biçimindeki kuyruklarından güç alır,sırtlarındaki sıra dışı yüzgeç le avlarını korkuturlar.Çamur zıpzıpı balığı,yaşamının çoğunu denizin dışında sürdürür,deniz dışında yürüyüp nefes alabilen bu balık türünün yaşamları çoğu balıktan farklı ve genelliklede Japonya da  bulunurlar,denizin çekilmesiyle çıkan çamurlarda güneşin ısısıyla beliren küçük bitki ve canlılarla beslenirler.
Balıkların beden boyutlarında da çok büyük farklılıklarla karşılaşılır.Filipinler'de yaşayan cüce kalabalığı türü Pandaka Pygmaea'nın boyu 12 mm, ağırlığı 1,5 g'dır ve boyu 6 mm'ye ulaşınca cinsel olgunluğa erişir.Buna karşılık tropikal denizlerde yaşayan köpek balıkların ­dan Rhinocodon typus'un boyu 18 m, ağırlığı 20 ton dolayındadır.
Eski çağ insanlarının sürekli avladığı ilk hayvanlar arasında balıklar başta gelir. Günümüzde de Büyük Okyanus'un güney kesimindeki adalarda ve Güney Amerika da yaşayan oldukça ilkel bazı toplulukların beslenmesi büyük ölçüde balığa dayanır.Öte yandan birçok sanayileşmiş ülkenin beslenme rejiminde de balığın yeri çok önemlidir.Fransız balıkçıların mezgit balığı avlamak için Kanadayı buldukları ve Norveç İskoçça Japonya kıyılarına ve ringa balığının kıyıya iyice sokulduğu başka ülkelere gittikleri söylenir.Günümüzde balık insan besini,hayvan besin maddesi ve yağ olarak tüketilmektedir.Ayrıca birçok ülkede balık avı çok zevkli bir spor sayılmakta ve çok yaygın biçimde iç turizm hareketi yaratarak hem av bölgeleri için iktisadi bir kaynak oluşturmakta hem de balıkçılık gereçleri sanayisinin gelişmesini sağlamaktadır.Bununla birlikte dünya nüfusunun artmasına paralel olarak avlanan balık miktarının da artması ve sularda ortaya çıkan kirlenme dünyadaki balık nüfusunu azaltmakta ve birçok türü soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.Bu nedenle bütün dünyada zaman zaman avlanma yasaklarının konması ve bazı türlerin avlanmasının durdurulması balık soyunun tükenmemesi için zorunlu görünmektedir.

1 Eylül 2014 Pazartesi

Başarıya Giden Yol

Başarıya Giden Yol

Başarıya Giden Yol

Başarı dediğimizde ne anlarız?Her hangi bir işte takdir edilmesi,övülmesi,konuşulması demek kişinin o işte başarıyı elde etmiş demektir.Aslında başarı bir kişinin tek başına yapabileceği bir iş değildir.Muhakkak birileri de vardır işin içinde.Yani başarıyı birilerini kötüleyerek,birilerinin üstüne basarak elde ettiyseniz korkun.Çünkü bu bir başarı değil geçici bir sevinç dir.
Başarıyı yakalamak liderlik koltuğuna tek başına oturmak değildir.Başarı dediğimiz bir işi planlı bir şekilde birilerini yönetmek ve o kişilerinin de başarıda bir paylarının olduğunu onlara hissettirmektir.Eğer pintilik yapar bu işi ben yaptım ben başarılı oldum diye düşünürseniz muhakkak kaybedeceğinizi bilmelisiniz.
Başka insanlardaki başarı tohumlarını bulabilmek;kararlılık,azim,ve başka insanlara odaklanabilme arzusunu gerektirir.Karşınızdaki insanın,becerilerine,mizacına,tutkularına,başarılarına,mutluluk kaynaklarına ve imkanlarına dikkatle bakmalısınız.Bu tohumu bulmanızın ardından,cesaret vererek onları gübrelemeniz ve sulamanız gerekir.Bunu yaparsanız,karşınızdaki kişi gözlerinizin önünde çiçek açıp size meyvesini verecektir.
Sıradan bir insan,başarı kavramından sizin anladığınızı anlamayabilir.Yani amacınızı bilmeyi,kendinizi geliştirerek potansiyelinizin zirvesine ulaşmayı ve iyilik tohumları ekmeyi.Sıradan insanın amaçları,bir hedefe ulaşmak veya komşusundan daha çok mal sahibi olmaktır.Oysa siz,başarının bir yolculuk olduğunu bilen biri olarak,elinizdekileri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışırsınız.
Kimileri,’başarılı olabilirdim’ diye düşünürler.Benim böyle bir fırsatım olmadı.Zengin bir ailem,en iyi okullara gidecek param yoktu.Başarıyı,elimizdekileri nasıl kullandığımızla ölçersek,böyle şeylere boş yere üzülmeyiz.Elimizdekileri değerlendirmenin en önemli boyutlarından birisi de insanlara yardım etmektir.Değerinizin gerçek ölçütü,başarınızın başkalarına sağladığı yarardır.
İnsanların,çevrelerindeki diğer insanları yetiştirememelerinin bir nedeni de,bunu nasıl yapacaklarını bilmemeleri olabilir.İnsanları yetiştirmek,okulda öğretilen bir şey değildir.Eğitim fakültesinde okumuş olsanız bile,bilgilerinizi bir gruba aktarmak üzere eğitim almışsınızdır.Tek bir insana eğitmek ve onun hayatına katkıda bulunarak,daha üst düzeylere yükselmesini sağlamak üzere değil.
İnsanlar yetiştirmek ve başarılı olmalarına yardımcı olmak istiyorsanız,onlara kuru bilgiden fazlasını sunmak zorundasınız.Aksi halde,işe yeni giren bir kişi,işin nasıl yapıldığını anlar anlamaz başarılı olabilirdi.Ya da her çocuk,okulda öğrendikleri sayesinde başarıya ulaşabilirdi.Oysa bilgi,otomatik olarak başarıyı getirmez.Söz konusu olan bir insan olduğu içindir ki,başarılı olabilmek için karmaşık bir süreç gerekir.Bununla birlikte,insanlarla ilgili bir takım temel kavramları anlamanız,insanları yetiştirme becerisini geliştirmenizin kapılarını açacaktır. 

30 Ağustos 2014 Cumartesi

30 Ağustos Zafer Bayramı


30 Ağustos Zafer Bayramı



Gücünü adaletinden ve asaletinden alan Türk milleti kendisini tarih sahnesinden silmeye çalışanlara karşı bir başka büyük mücadeleye girişmiştir.
Anadolu topyekun ayağa dikilmiş ve Mustafa KEMAL önderliğinde İnönü’de,Sakarya’da ve nihayet 30 Ağustos 1922’de de Dumlupınar’da bu zorlu ve asil mücadelenin tarihe geçen büyük örneğini sergilemiştir.
İşte bugün bu 30 Ağustos 1922’nin ruhunu bir kez daha hissetmek,milletce kazandığımız bu büyük zaferin coşkusunu bir kez daha yaşamak için bugünü kutluyoruz.

30 Ağustos 1922’nin 92. Yıl dönümünü kutlamaktayız.


Yaklaşık 200 yıldan beri gelen kesin galibiyetin zaferi bu,bu zaferle büyük bir alan büyük bir bölge (yaklaşık 150.000 km karelik bir alan) düşman işgalinden kurtarılmıştır,aynı zamanda bu 30 Ağustos Türk milletinin bağımsızlığını ve istiklalini taçlandıran bir zaferdir.
1919 yılına gelindiğinde yurdumuz nerdeyse baştan sona düşman çizmesi altında çiğnenmekteydi ve hemen her kez artık Türklerin sonunun geldiğini düşünmekteydi oysa milletimizin hala sahip olduğu fakat artık Türkler bitti diyenlerin bilmediği bir kuvvet vardı.Ulu önder bu kuvveti şöyle anlatmıştır;
'Ben 1919 senesi Mayıs içinde Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu yanlız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.İşte ben bu milli kuvvete bu Türk milletine güvenerek işe başladım... 

Aslında düşman birliklerinin çok iyi koruduğu bir cepheye karşı bir taarruz planlanmıştır ve karşı taraf düşman birlikleri kısa süreli bir savaşın olmayacağını ve hatta imkansız bir yenilgi bekliyorlardı.Taarruza çıkan şanlı Türk milleti 5 günlük kısa bir süre içerisinde bu düşman hatlarını aşarak ablukaya almışlar ve düşmanlarının önemli bir kısmı imha edilmiştir.Böyle bir kısa sürede kazanılan büyük bir zaferdir.

Bugün ebedi baş komutan Mustafa Kemal Atatürk ve saygı değer silah arkadaşlarının etrafında kenetlenen milletimizin milli bir temellerini attığı ve Anadolu’daki yüzlerce yıllık Türk varlığına kastedenleri 30 Ağustos 1922’de bozguna uğrattığı gündür.Kutsal vatan topraklarına göz dikenlerin umutlarının söndürüldüğü gündür.Bugün umutların tükendiği bir dönemde Türk milletinin Anadolu’nun bağrında şahlandığı ve Türk tarihinin altın harflerle yeniden yazıldığı gündür.Bu gün Kütahya’da,Eskişehir’de,Sakarya’da,Afyon’da,Dumlupınar’da vatan ve bağımsızlık uğruna şehit olan binlerce kahramanın ruhlarının şad olduğu gündür.Bugün milletimizin vatan uğrunda sergilediği fedakarlığın ve kahramanlığın destanı olan muhteşem zaferin gururunun yaşandığı gündür.Bu zafer aynı zamanda asil Türk milletinin ve onun kahraman ordusunun yılmaz bekçisi olmaya devam edecektir.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Solucan Gübresi

Solucan,özellikle yağmurlu havalarda görülen kurak havalarda ise toprağın altına inen sürüngen bir hayvan türüdür.Çürümüş maddelerle beslenen bu hayvan yaklaşık olarak 3 ile 6 sene kadar yaşamlarını sürdürürler.
Zamanlarının çoğunu toprak altında geçiren bu hayvan genellikle 10 cm boyunda olurlar lakin bunların 15 metreye kadar gelişmişleri de vardır.Yaklaşık olarak Dünya'da 1800 ile 2000 arası solucan türü mevcuttur.
Solucan Gübresi
Solucanlar yedikleri çürümüş toprak bitkilerinden veya hayvan pisliklerinden kendilerine has gübre üretirler.Ülkemizde fazla tanınmamış bu gübre çeşidi diğer kimyasal gübrelere oranla taneli bitkilerde buğday,ayçiçeği,mısır gibi %30 veya %50 verim artışı diğer bitkilerde ise patates,soğan,turp,havuç gibi bitkilerde ise %40 ile %70 arasında verim artışı görülmüştür.Aslında çiftçimizin çok kolay yetiştireceği bu solucan tarlada kalan atıklarla ve ahırından çıkan pisliklerle yetişir ve gübre maliyetini sıfıra indirebilir.
Solucanlar ilk önce hazırlanan havuzlara yataklama yapılarak atılır,daha sonra üstüne organik çürümüş atıkları atılır bu da yaklaşık bir yıl içinde solucan gübresine dönüşür.
Kırmızı california solucanı olarak bilinen lumbricus rubellus Amerika Birleşik Devlet'lerinin california eyaletinde laboratuvar ortamında üretilmiştir.
Bir california kırmızı solucanı bir günde yaklaşık olarak kendi ağırlığı kadar gübre yapar.Diyelim ki havuzumuzda 100.000 solucanımız var bu 100.000 solucan bir senede yaklaşık 25 ton gübre üretir.
Ülkemizde başta da dediğimiz gibi bu gübre yaygınlaşmamıştır lakin bu gübreyi üretirsek erozyondan ve verimsizlikten kurtulabiliriz.
Bulgaristan topraklarının %70 i beyaz bayrak bölge yani bir başka değişle organik bölgedir.Ülkemizde beyaz bayrak olarak gösterebileceğimiz bölge nerdeyse kalmadı,her taraf kirlenmiş bir şekilde.
Solucan gübresini yeterli miktarda üretip kullanırsak bizde aynı ölçüye ulaşırız.
Bulgaristan'da üretimin fazla olması sebebiyle bir ton gübrenin fiyatı bulgar parası ile yaklaşık 240 leva yani bizim paramızla 240 TL olarak da söyleyebiliriz.Lakin ülkemizde solucan gübresinin tonu 2000 liraya kadar yükselmiştir buda fazla üretenin olması demektir.



14 Ağustos 2014 Perşembe

İğde Ağacı Ve Faydaları


İğde ağacı, genellikle ülkemizin güneyinde ve iç anadolu bölgesinde yetişen,kuraklığa dayanıklı,bağ ve bahçelerde çit bitkisi olarak ta kullanılan,iğde dediğimiz meyveyi veren bir ağaçtır.İğdeler genellikle sarı ve kahverengi renkte olup,çiçekleri kokulu ve kendisi unumsudur.Bir çok faydasının olduğu bu doğa meyvesinin çiçeğini de kaynatıp içebiliyoruz.Kökünde azot depolama özelliği sayesinde çok verimsiz topraklarda bile yetişme özelliği vardır ve kuraklığa dayanıklı olaması sebebiyle erozyona karşıda kullanılır.



İğdenin Faydaları

  • Çiçekleri derideki leke ve sivilceler de kullanılır.
  • Bağırsak iltihaplarında ve sindirim bozukluğunda kullanılır.
  • Egzama hastalarında kullanılır.
  • Vücut direncini arttırma özelliği vardır.
  • Soğuk algınlığına ve grip hastalarına iyi gelir.
  • Öksürüğü keser.
  • Kusmayı önler ve ishali önleyicidir.
  • Börek hastalarına iyi gelir.
Fazla tüketilmemelidir aksi taktirde unumsu özelliği nedeniyle kabızlığa neden olabilir.



24 Temmuz 2014 Perşembe

Tarih de ilk araç



Tarihimizde ihtiyaçlarımız, her zaman yeni icatları ortaya çıkarmıştır.Taşımada ilk olarak binek hayvanların yerine at arabaları bulunurdu.At arabaları yetersiz kalınca iki tekerlekli bisiklet bulundu.İki tekerlekli bisikletten sonrada hemen üç tekerlekli icat edildi.
Sanayi devrimi gelişti ve buhar bulundu buharlı makinelerin icadından sonra bu makineleri tekerlekli araçlarda denediler.
İlk buharlı araç 1770 tarihinde Cugnot tarafından yapıldı.Böylece otomobilin icadında ilk adım atılmış oldu.Teknolojinin gelişmesiyle de motorlu taşıtlar icat edildi.İlk motorlu taşıt 1885 tarihinde Karl Benz tarafından icat edilmiştir.Bundan yaklaşık bir yıl sonra da motoru atlı arabalara  takarak denediler.
Yapılan bir çok çalışmadan sonra klasik bir aracın yapılması gecikmedi.1891 tarihinde Fransız Rene Levassor tarafından ilk klasik bir araç icat etti.

22 Temmuz 2014 Salı

Balık Kavaga Çıkınca

Balık kavaga cıkınca

Posta gazetesinin 25 mayıs 1940 tarihinde 'Hindistan da balıklar kavağa çıkmaya başladı' diye bir haber yayınlanmıştır ve açıklaması da;
'Hindistan da ve Hindiçini de Anabas diye bir balık türü vardır.Bu balık türü sudan çıkıp yaklaşık 30 dk da 100 metre yürüyen cinstendir.Hatta gelişmiş olanları ağaçlara da tırmanmaktadır.
Bu haber belli ki haber olsun da diye yazılmış bir haberdir yani uydurma.
Bizim tek ilgimizi çeken tarafı başlığın 'balık kavağa çıkınca' deyimi olması.
Kavak ağacı,sulak yerlerde çabuk büyüyen ve kerestesi kullanıldığı için daima coğrafyamızda var olmuştur.
Gereği yapılamayacak vaatleri anlatmak,zamanı belli olmayan eylemleri(fiilleri) bildirmek üzere 'balık kavağa çıkınca..'denir.Yani balığın kavak ağacına çıkması nasıl imkansız ise bu tür eylemlerin(fiillerin) gerçekleşmesi de o kadar imkansız manasında kullanılır.